ÖZ: 1999 yılında, İzmit ve Adapazarı civarında meydana, gelen iki büyük deprem, bölgede çok büyük can ve mal kayıplarına yol açmıştır. Tarihsel sürece bakıldığında birçok büyük depremin Kuzey Anadolu Fay Zonu olarak adlandırılmış olan bu fay hattı üzerinde meydana geldiği görülür., Bu kuvvetli depremlerin merkez üslerinin,, Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde doğudan batıya doğru yeraldığını gösteren çok belirgin bulgular bulunmaktadır. Aynı zamanda Kuzey Anadolu Fay Hattının batı kenarında bulunan İstanbul`un bu depremlerden yüksek oranda etkileneceği olasılığı da vurgulanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ekonomisi üzerinde büyük pay sahibi olan sanayi ve turizm açısından gelişimini temsil eden ve bu niteliği ile merkez olan İstanbul,, dünyanın sayılı şehirlerinden bir tanesidir. Bu nedenle İstanbul9da meydana gelebilecek büyük bir deprem, hem dünya hem de ülkemiz için büyük bir felaket olacaktır. İstanbul`u tehdit eden potansiyel deprem tehlikesi ile başa çıkabilmek için, orta ve uzun vadeli uygulamalar göz önüne alınarak; depremin etkileyeceği bölgelerin sismik afet azaltma planı,, acil kurtarma planı ve yeniden yapılanma planı hazırlanmalıdır. İstanbul`da, afet azaltma planlaması açısından bilimsel ve teknik esaslara dayalı sismik mikrobölgeieme çalışmalarını entegre etmek ve geliştirmek, binalarda ve altyapılarda meydana gelebilecek hasar üzerine önleme/azaltma programlan önermek, şehir plancılığı kapsamında afet önleme planları ile ilgili önerilerde bulunmak için çalışmalar bir an önce başlanması gerekmektedir..
ÖZ: Türkiye için doğ;al âfetlerin başında gelen deprem, 03.02.2002 tarihinde yerel saatle 09:11:28`de, Afyon ili çevresinde (Çay, Sultandağı, Bolvadin ve Çobanlar) büyük can ve mal kayıplarına neden oldu. Afyon ve Çevresi, yakın tektonik sistemlerin yönlendirdiği deprem rejimine göre, bu güne kadar en az 4.0 büyüklüktü (M>4.ö) 252 deprem, yaşadı. Batı Anadolu`da etkin olan Gediz graben, sistemi, Dinar Fay sistemi ile Afyon`un güneydoğusundan kuzeybatısına doğru uzanan Akşehir Fay sistemi ve Emirdağ;! Fay sistemlerinin etkisinde kalan Afyon ve civarı,, ~5 ayda bir, en az. 4.0 büyüklüğünde bir deprem üreten aktif bîr tektonik, sistemin içinde yer almaktadır.. Bu özelliğiyle, 6.0 büyüklüğündeki bir depremi 30 yılda %78, 7.0 büyüklüğündeki bir depremi ise aynı sürede %35 yaşama olasılığı vardır. Kayıtlara göre, bu bölgede yaşanan en büyük deprem 1931 yılında. 7.0 büyük!.öğündedir.. Günümüze: kadar, en az 6.0 büyüklüklü 8 depremin meydana, geldiği Afyon ve Çevresi, birinci derece deprem belgesi, olarak, tanımlanır. Bu çalışma ile elde edilen eşşîddet haritasından, arazî gözlemlerinden ve art sarsıntı dış merkez dağılımlarının yönelimlerinden,. 03.02.2002 tarihli depremin (09:11:28; M<ı=6.0, Mw=6.5), Âfcşetıir Fay Zonu`nun bir ürünü olduğu ve Çay (Afyon) Depremi adıyla anılması gerektiği anlaşılmaktadır. Bölgedeki aktif faylara bağlı olarak yüzeylenen jeotermal akışkanların çokluğu ve bölgenin yeraltı suyu yönünden, zengin tortul ve gevşek çökellerden oluşmuş olması, hatalı ve denetimsiz yapı üretimi, olası depremlerdekî hasarı artırıcı en önemli etkenlerdir.
ÖZ: Zonguldak, ve çevresinde Türkiye`nin en önemli taşkömürü yatakları yer almaktadır. Westfaliyen (Karbonifer) de oluşmuş bu kömürlü seviyeler, altta Vîziyen (Karbonifer) yaşlı karsfl`k kireçtaşlan, üste ise yine karstik özellikte olan Apsiyen - Barremiyen (Kretase) yaşlı .kireçtaşlan ile çevrilidir, Bölgede yürütülen karst hidrojeolojisine yönelik çalışmanın bir parçası olan izotop hidrolojisi,, Zonguldak kömür madeni sahalarında kömürlü birimlerle jeolojik olarak dokanak halinde bulunan karstik kireçtaşlannın yeraltısuyu açısından ilişkilerinin araştırılmasına yönelik yapılmıştır. Yüzey ve yeraltısularından 1994-1995 yıllarında izotop analizi amacıyla örnekleme çalışmaları yürütülmüştür. Toplanan örneklerde Döteryunı (2H), Oksijen -18 (18O) ve Trityum (3H) analizleri yapılmıştır.. Analiz sonuçlarının değerlendirilmesi ile beslenme kotu-alani, suların kökeni ve sistemdeki geçiş süreleri konularında saptamalar yapılmıştır. Suların denizel kökenli yağışlardan beslendiği, beslenmenin 400-500 metre kot aralığından olduğu ve ayrıca suların sığ ve derin dolaşım olmak üzere iki farklı dolaşım, sistemine sahip oldukları belirlenmiştir. Kömür madeni galerilerine gelen yeraltısularının geçiş süresinin kısa olduğu ve mevsimsel yağışlardan beslendiği ortaya konmuştur.
ÖZ: Bu çalışmada; Domaniç (KÜTAHYA) bakır-molibden yatağının oluşumunu ortaya çıkarabilmek amacı ile, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü tarafından 1992-1993 yılları arasında yapılan arama, sondajlarının karat örnekleri incelenerek; cevherleşmenin alterasyon özellikleri araştırılmıştır. Yapılan sondajlardan alınan karot örneklerinde; derinlik ve damar olmak üzere iki farklı kayaç türü tanımlanmıştır. Derinlik kayaçları eşit taneli ve porfırik dokuda gözlenmektedir. Eşit taneli derinlik, kayaçları; tonalit, granodiyorit, kuvars-diyorit ve granittir.. Porfîrik dokulu derinlik kayaları ise, tonalit porfir, kuvars-diyorit porfir, granodiyorit porfir,, diyorit porfir ve granit porfir olarak tanımlanmıştır. Damar kayaçları ise apîittîr. Yukarıdaki kayaç türlerinden aplit dışındaki kayaçlar cevherleşme ile ilişkili olup alterasyona maruz kalmışlardır. Cevherleşmeye eşlik, eden bu kayaçlarda alterasyon sonucu oluşan mineral birlikteliklerine göre, dört farklı tip alterasyon belirlenmiştir. Bunlar; 1-biyotit-kuvars, 2- serizit-kuvars, 3-kuvars-kil-klorit, 4-klorit-epidot-kuvars alterasyonu olup,, sondajlarda tekrarlanmalı olarak gözlenmişlerdir. İnceleme alanındaki cevherleşme; mineralojisi, tipi, yankayaç ilişkisi ve yankayaç alterasyonlan özellikleri ile "Porfir tip bakır-molibden" yataklara, benzer özellikler göstermektedir. Diğer taraftan sondajların ilk metrelerinde yaygın olarak limonitleşme, hematitleşme ve killeşme şeklinde ortaya çıkan ve yüzey sularının etkisi ile oluşmuş yüzeysel alterasyon`da gözlenmiştir.
ÖZ: Malatya-Yeşilyurt altın h-florit cevherleşmesi, Malatya Metamorfıtlerine ait Devoniyen (?)- Karbonifer yaşlı, mermerler ile bunların üzerinde diskordans olarak bulunan Permiyen yaşlı şistlerin dokanakları boyunca gözlenir.. Diskordans düzlemini takip eden yaklaşık 12 km uzunluğunda bir zon boyunca kesikli olarak izlenen cevherleşmelerin, kalınlığı. 1 m ile 30 m. arasında değişmektedir. Cevherli zonun litolojik bileşimi konglomeratik breştir. Breş parçaları şist, kristalize kireçtaşı, çört ve florit bileşimindedîr. Matriks ise başlıca mikrokristalin kuvars, florit ve limonitten oluşur. Cevherli zon, yüksek silis içeriği {> 50%) ve sertliği nedeniyle çevre kayaçlara göre farklı bir morfoloji sunar, Cevherler iki farklı morfolojik şekil gösterirler ; (1) uyumsuzluk düzlemine yaklaşık paralel yatay konumlu kütleler ; (2) kırık ve boşluk dolguları, şeklindeki derîne doğru daralan konik kütleler.. Cevherli zonun altın içeriği değişkendir. Florit içerikli breşik yapının gözlendiği grafitik organik madde içeren kesimlerde altın içeriği maksimum değerlere (12,5 g/t) ulaşır. Florit ve organik madde içermeyen breşik yapının az olduğu kesimlerde ise altın içeriği daha az olup minimum değerlere (100 ppb) düşer. Jeolojik konumu, yapı-doku özellikleri ve mineralojik bileşimi açısından Malatya-Yeşilyurt altınlı-florit cevherleşmesinin diskordans düzlemlerine bağlı paleokarstik bir yatak olduğu ve bölgede. Geç Eosenden beri devam eden karşılaşma süreçleriyle oluştuğu düşünülmektedir, Cevherli zonun üst kesimlerinde yer alan killi,, kırıntılı ve karbonatlı kayaçlar, altınlı-florit cevherleşmesi için. en olası kaynak olarak gözükmektedir. Cevheri oluşturan bileşenlerin (flor, altın, silis vd.) bu kaynak kayaçlardan gravite kontrollü olarak derinlere doğru, hareket eden meteorik çözeltiler tarafından zenginleşme ortamına taşındığı düşünülmektedir. Malatya-Yeşilyurt altınlı-florit cevherleşmesi, Doğu Toroslarda oluşumu, karstlaşma. süreçlerine bağlı olduğu ve yayı hm ı diskordans düzlemleri tarafından kontrol edildiği ifade edilen ilk cevheri eşmedir. Konumu ve yayılımı dikkate alındığında, bu tür cevherleşmeler açısından Doğu Toros Kuşağının önemli olabileceği düşünülmektedir.,