ÖZ: Divriği Bölgesi demir yataklarına ait jeokimyasal analizler 160 örnek üzerinde 10 esas ve 31 eser element için gerçekleştirilmiş ayrıca 24 element arasındaki korelasyon analizleri ve bu sonuçların yorumlanmaları yapılmıştır. İki tip cevher ortaya çıkmaktadır. Birinci tip cevher., yüksek Cr, Co ve bazı durumlarda Ni ve MgO içerikleri ile ultrabazik kayaçlara doğru bir jeokimyasal yönelim gösterir. İkinci tip cevher ise farklı jeokimyasal karakteri ile (örneğin yüksek Ba içerikleri) sedimanter özellik taşır. Ultrabazik element yönelimi gösteren tektonik yerleşimli cevherlerin, ofiyolitin bazik-ve ultrabazik bölümlerinin tektonik etki ile işlenmesi sonucunda oluştuğu düşünülebilir.
ÖZ: Bu çalışmada, Erzurum-Horasan-Aliçeyrek sahasındaki linyiti seriyi oluşturan zemin niteliğindeki birimlerin jeomekanik özellikleri araştırılmış, ayrıca jeoteknik açıdan madencilik kazılarında karşılaşılabilecek zemin davranışları ve bazı maden, işletme yöntemi erinin uygulanabilirliği tartışılmıştır. İnceleme alanındaki killer jeoteknik anlamda, nispeten dayanıklı, duyarsız yüksek plastisiteli ve montmorillonitik bir karakter taşımaktadır. Buna karşın tamlar; genel olarak, gevşek, uniform ve zayıf zeminler olup, şiltler ise orta-zayıf özellik göstermektedir. Kil zeminler üzerindeki çalışmalar, killerin, yüksek şişme potansiyeli dışında, sağlamlık, nispeten uzun süreli tahkimatsız kalabilme gibi olumlu davranışlar gösterebileceğine işaret etmektedir. Gevşek kum seviyelerinde, özellikle yeraltı suyu düzeyinin altında dökülme akma ve çok kısa süreli duraylı kalabilme davranışları beklenmelidir. Bundan dolayı, sahada yeraltı işletme yöntemlerinin uygulanabilirliği konusunda bazı kısıtlamaların varlığı dikkate alınmalıdır. Açık işletme yönteminin uygulanması durumunda gevşek kum düşeyleri stabiliteyi kontrol eden en önemli faktörlerden biri. olarak değerlendirilmiştir. Bu nedenle açık işletme genel şevleri 45 dereceden daha yatık açılarla dizayn edilmelidir. Ayrıca, madencilik işlemlerinin uzun süreli oluşu ve sahadaki kohezyonlu zeminlerin belirlenen jeomekanik özellikleri nedeniyle en kritik stabilite koşulu uzun süreli stabilitedir ve şev stabilitesi araştırmalarında dikkate alınmalıdır.
ÖZ: Kıbrıs`ın sülfürlü cevher yataklarının varlığı eski çağlardan, beri bilinmektedir. Bu yataklar, üst Kretase yaşlı Troodos Masifinin en üstünde yer alan yastık lavların içerisinde bulunmaktadır. Maden yataklarını bulma, ve bölgenin genel yapısını inceleme amacıyla birçok araştırıcı değişik jeofizik yöntemleri uygulamışlardır. Çevre kayaçlarından fazla bir fiziksel farklılık göstermemelerinden dolayı sulfürlü yatakları bulmada,, elektrik, yöntemi dışındakiler başarılı olmamıştır. Toieyitik karakterli bazaltlardan oluşan, yastık lavların manyetik özellikleri, fazladır. Manyetik anomaliler yastık lavlarla ilişkili olup bu lavların kalınlaştığı yerlerde pozitif değerler verirler. Cevherleşme ile manyetik anomalilerin doğrudan bir ilişkisi yoktur. Fakat cevherli zonlar veya gossanlar (demir şapka) üzerinde negatif manyetik anomaliler yer alır. Ayrıca bu negatif anomalilerin asıl nedeni cevherleşmeyi oluşturan gabro veya benzeri intrüziflerdir.
ÖZ: Bu çalışmada Kütahya il sınırları içerisinde yer alan hidrotermal alterasyon sonları, X-ışınlan tekniği ve jeokimyasal analiz yöntemleri ile incelenmiştir. Çalışma sahasında kloritillit, montmorilonit, kalk alüminyum silikat Ye silisifiye zonlar saptanmıstır. Zonların dağılımına göre çalışma sahasında yer alan Simav yofesiode Abide jeotermal sahasında 1.80-230` C, Naşa- Eyna jeotermal sahasında 100-160° C, Tavşanlı yöresinde 100-160° C , Emet yöresinde 150-200° C ve Kütahyalıca yöresinde ise 100-160° C sıcaklığa sahip jeotermal akışkanın varlığından söz edilebilir.
ÖZ: Akyürek ve diğerlerinin (1984) çalıştıktan geniş alanın orta kesimlerindeki 160 km2`lik bir alanda 1976-1979 yıllarında yaptığım bir çalışmanın (Okan, 1981 a) bazı sonuçlarını yayınlamıştım (Okan, 1981 b ; Okan, 1982). Akyürek ve diğerlerinin (1982 ve 1984) Elmadağ Formasyonu olarak adlandırdıkları kireçtaşı bloklu metadetritik seriye" ilk kez bu adın tarafımdan verildiği açıkça görülmektedir. Şöyle ki; Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu tarafından desteklenmiş olan ilk çalışma (Okan, 1981 a), 1 Haziran 1981 tarihinde TÜBİTAK a verilmiştir ve Elmadağ Formasyonu adı ilk kez orada tarafımdan önerilmiştir. Çalışmanın bazı sonuçları da Okan (1982)`"de yayınlanmıştır. Oysa, gerek Akyürek ve diğerleri (1982) de ve gerekse (1984) de, kendi çalışmalarından 1.5 yıl önce tamamlanmış olan, ilk kez be adın önerildiği çalışmadan bahsedilmemiş ve kilometrelerce uzaklıktaki eşdeğerleriyle deneştirildiği halde, orjinal adının verildiği ve tanımının yapıldığı yerdeki ile deneştirmekten kaçınılmıştır,