ÖZ: Jeotermal suların rezervuar sıcaklığının belirlenmesinde kullanılan en önemli yöntemlerden biri jeotermometrelerdir. Jeotermometre eşitliklerinde termal suyun rezervuar kayaç etkileşimi ile kazandığı kimyasal içerik kullanılmaktadır. Rezervuar sıcaklığının kaç derece olabileceğini belirlemek, termal suyun ekonomik olarak işletilmesi ve geliştirilmesi açısından oldukça önemlidir. Katyon, silis, gaz, izotop vb. bir çok jeotermometre türü olmasına karşın örneklemesi, analizi ve değerlendirilmesi kolay olduğundan dolayı genellikle rezervuar sıcaklığının tahmininde katyon ve silis jeotermometreleri tercih edilmektedir. Bu çalışma kapsamında Microsoft Visual Basic 6.0 programlama dilinde hazırlanan bilgisayar programının amacı katyon ve silis jeotermometre eşitlikleri ile termal suyun rezervuar sıcaklığını belirlemektir. Jeotermometre sonuçlarının yanı sıra suyun tipini gösteren majör iyon sıralaması, analiz doğruluğunu belirten majör iyon dengesi ve termal suya Na-K jeotermometresinin uygulanıp uygulanamayacağının belirteci olan olgunluk indeksi de bu program tarafından hesaplanmaktadır. Jeotermometrelerin uygulanmasında ve sonuçlarının değerlendirilmesinde, jeotermometrenin temel aldığı mineral bileşiminin alandaki rezervuar kayaç bileşimine uygunluğu, termal su ile kayaç arasında kimyasal dengenin sağlanmış olması, termal suya soğuk suyun karışması, termal suyun yüzeye yükselirken uğradığı kimyasal değişikler vb. gibi süreçler hesaplanan rezervuar sıcaklığının güvenilirliği açısından daima göz önünde bulundurulmalıdır.
ÖZ: Katı atıkların arazide depolanması, diğer katı atık bertaraf yöntemlerinden daha pratik ve ekonomik bir yöntemdir. Ancak, bu alanlarda oluşan çöp sızıntı suları önemli çevresel sorunlar yaratmaktadır. Sızıntı suları yüksek miktarda KOİ (Kimyasal Oksijen İhtiyacı), BOİ (Biyokimyasal Oksijen İhtiyacı) ve amonyak içermektedir. Bu çalışmanın amacı, doğal zeolitlerin sızıntı sularında bulunan amonyağın giderilmesinde kullanımının araştırılmasıdır. Kesikli ve sürekli sistemlerde yapılan çalışmalarda Bigadiç ve Gördes yörelerinden elde edilen zeolitlerin (klinoptilolit) amonyak adsorplama kapasiteleri, zeolit partikül büyüklüğü ve amonyak konsantrasyonunun fonksiyonu olarak incelenmiştir. Her iki zeolit örneğinde de benzer amonyak giderimleri elde edilmiştir. Amonyak adsorpsiyon kapasitesi, sızıntı suyunda bulunan amonyak konsantrasyonuyla orantılıdır. Sızıntı suyunda bulunan diğer katyonların amonyakla yarışı yüzünden zeolitlerin amonyak değişme kapasitesinin düştüğü gözlenmiştir.
ÖZ: Su insanların yaşamı için önemli maddelerin başında gelmektedir. Suyun öneminden dolayı yerleşim birimleri genellikle yüzey suları ve kaynakların yakın civarında bulunmaktadır. Gelişen teknoloji ile birlikte su kullanımı da artmakta, buna paralel olarak yeraltı ve yerüstü suları hızla kirlenmektedir. Ülkemizde özellikle kırsal alanlarda bulunan küçük yerleşim birimleri başta olmak üzere birçok yerleşimde, kaynakların beslenme havzasında veya kaynak civarında iskan fazlalaşmaktadır. Su kaynaklan yerleşim birimlerinin atıkları ile, jeolojik yapıya da bağlı olarak hızla kirlenmektedir. Kirlenme etkisiyle yerleşim birimlerinde salgın hastalıklar görülmektedir. Örnek olarak seçilen İsparta ili, Eğirdir ilçesi Sorkuncak Köyü de sözkonusu yerleşim alanlarından birisidir. Bir vadi içerisinde bulunan Sorkuncak Köyü`nde yüzey ve yeraltısularının akışı yaklaşık güneyden kuzeye doğrudur. Vadi içerisinde yerleşim birimlerine göre daha düşük kotlarda, ; dokanak kaynağı şeklinde yüzeye çıkan Ulupınar kaynağı uzun süredir köyün su ihtiyacını karşılamaktadır. Ulupınar kaynağı travertenlerden beslenmekte ve boşalmaktadır. Travertenler, kaynağın yakın civarı ve beslenme havzasında yer yer yüzeyde gözlenirken, çoğunlukla kalınlığı fazla olmayan alüvyonlar tarafından örtülürler. Bu havza içerisinde; tarımda kullanılan zirai ilaçlar ile yerleşim alanında kontrolsüz şekilde depolanan evsel ve hayvansal atıklardan sızan kirli sular, geçirimli özelliğe sahip alüvyon ve travertenlerden süzülerek yeraltısularının ve akiferlerin kirlenmesine neden olmaktadır. Bunun sonucunda sözkonusu alandan beslenen Ulupınar kaynağıda kirlenmektedir. Buna bağlı sağlık sorunları yanında hukuki sorunlar da yaşanmaktadır. Ulupınar kaynağından farklı zamanlarda alınan su örneklerinin analizi sonucunda yüksek miktarda koliform (240 adet) saptanmıştır. Analiz sonuçları incelendiğinde kirlilik ve buna bağlı koliform miktarının yağışlı mevsimlerde fazlalaştığı görülmüştür. Gelecekte yeraltısularının kirlenmesini önlemek, salgın hastalıkların önüne geçebilmek için, yeni yerleşim yerlerinin mümkün olduğunca kaynakların beslenme alanlarının dışında seçilmesi gerekmektedir.
ÖZ: Güney Marmara Bölgesi ülkemizde kömür potansiyeli açısından büyük önem taşımaktadır. Bölge batıdan doğuya doğru Ulubat, Bursa ve İnegöl faylarının oluşturduğu hat ile ikiye ayrılmaktadır. Fay kuşağının kuzeyinde kalan bölgede Üst Miyosen-Pliyosen çökellerinin oluşturduğu Mudanya, Yenişehir ve İnegöl havzaları; güneyinde ise Alt Miyosen-Pliyosen çökellerinin oluşturduğu Mustafakemalpaşa, Orhaneli, Keleş ve Domaniç havzaları yer almaktadır. Güney Marmara Bölgesi` nde yer alanNeojen havzalarında Erken-Geç Miyosen` de kömürleşme süreçleri tamamlanmıştır. Kömür havzaları aynı yaşlarda olmalarına rağmen havzalarda kömür çökelimi birbirlerinden bağımsız gelişmiştir. Pliyosen` de göller kırıntılıların egemen olduğu çökeller ile dolduğundan ve kömür çökelimi için uygun koşullar kaybolduğundan ekonomik kömür oluşumu gerçekleşmemiştir. Vitrinit yansıma değerlerine göre kömürler, alt bitümlü kömür (ASTM) ve kahverengi kömür (DIN) sınıflamasına girmektedir.
ÖZ: İri alkali feldispatm plajiyoklas tarafından çevrelenmesiyle oluşan dokuyu gösteren granitler "Rapakivi Granitleri" olarak adlandırılmaktadır. Çoğunlukla Proterozoyik (1.8-1.0 milyar yıl) yaşlı olan rapakivi granitleri, Ukrayna, Baltık ülkeleri, güney Grönland, orta-kıtasal ve batı ABD, Venezüella, Brezilya, Bostwana ve diğer birçok Prekambriyen kalkanında bulunmakla birlikte Güney Finlandiya tip bölge olarak kabul edilmektedir. Rapakivi granitleri sığ seviye, çok fazlı batolitleri ve stokları şeklinde olup, 10 km`den daha az kalınlıkta yatay levhasal kütleler şeklindedir. Rapakivi granitlerinin magmatik birlikteliği bimodal olup mafık üyeler; diyabaz daykları, gabroyidler ve anortozitler; felsik üyeler ise A-tipi granitler, siyenitler ve riyolitlerdir. En yaşlı rapakivi granitleri genelde hornblend-biyotit granitlerden, daha genç olanlar ise topazlı alkali feldispat granitlerden oluşmaktadır. Plajiyoklas (andezin veya oligoklas), ortoklas, mikroklin, kuvars, hornblend ve biyotit gibi ana minerallerin yanında flüorit, anataz, zirkon ve ilmenit aksesuar mineral olarak bulunur. Rapakivi granitler, genellikle metalümin veya kenar zonlarmda az derecede peralümin kayaçlar olup, yüksek Fe/(Fe+Mg) oranına sahiptirler. Levha içi granitleri ve A-tipi granitlerinin kimyasal özelliklerini gösteren rapakivi granitleri yüksek K ve Na içermektedir. Ayrıca Si, K, F, Rb, Ga, Zr, Hf, Th, U, Zn ve NTE içerikleri ile K/Na, Ga/Al, Fe/Mg oranları granitik kayaçlardan daha yüksek, Ca, Mg, Al, P ve Sr içerikleri ise daha düşüktür. Finlandiya`daki rapakivi granitlerinin oluşumu mafık magmanın kıta kabuğu altına yerleşmesi (underplating) modeliyle açıklanmaktadır. Buna göre, mantodan türeyen mafık magmalar manto-kabuk sınırında alt kabuğa yerleşerek kabuğun yoğun bir şekilde kısmi ergimesine neden olarak rapakivi granitlerini oluşmaktadır. Rapakivi granitlerinin tektonik ortamları, bimodal magmatik birliktelikleri, jeokimya ve izotop bileşimleri mafık magmanın kıta kabuğu altına yerleşmesi modeli ile çok iyi açıklanabilmesine rağmen mantonun kısmi ergimesinin nedeni büyük ölçüde tartışmalıdır.