ÖZ: Küresel iklim değişikliği, sanayileşme, hızlı nüfus artışı ve benzeri sebepler ile tatlı suya ulaşmak gün geçtikçe zorlaştırmaktadır. Tatlı suları korumak amacıyla sulak alanlar gibi doğal gölleri korumaya yönelik tedbirler alınmakta ayrıca akarsular üzerinde depolamalı su yapıları inşaa edilmektedir. Depolamalı su yapılarının planlanmasında, yapının ömrünü etkileyen en önemli faktör, su rezervuarına giren sedimentin tespit edilmesidir. Bu sediment baraj haznesinde birikerek kullanılabilir su miktarını düşürdüğü gibi yapının dip savak veya su alma yapısı gibi kritik yapılarını da kullanılmaz hale getirmektedir. Bu çalışmamızda uydu verileri ile yersel veriler arasında bir model oluşturularak üretilen, Toplam Askıda Sedimente (TSS) ait parametreler ile Türkiyenin güneyinde Adana il sınırları içerisinde yer alan Seyhan Baraj Gölüne ait Sentinel-2 uydu verileri kullanılarak, TSSnin alansal dağılımı ve zamansal değişimi incelenmiştir. Tüm göl baz alındığında en yüksek TSS konsantrasyonu 26.03.2020 tarihinde 25.01 mg/L, en düşük değeri ise 23.01.2021 tarihinde 17.65 mg/L olarak bulunmuştur. Seyhan Baraj Gölünde uzaktan algılama tabanlı TSS izlenmesine yönelik kurulacak bir sisteme altlık olması açısından önceden bilinen uydu geçiş zamanlarında daha çok noktadan numune alınarak TSS parametrelerinin daha hassas belirlenmesi mümkün olabilecektir. Bu sayede belirli noktalardan örnek alınarak TSS değerleri yerine tüm göl yüzeyine ait TSS değerleri tespit edilebilecektir.
ÖZ: Kıyı akiferlerinin su kalitesi ve miktarı değişen iklim koşulları ve artan antropojenik faaliyetler nedeniyle her geçen gün olumsuz yönde daha fazla etkilenmektedir. Bu çalışma, Erdemli Kıyı Akiferinin (EKA) su kalitesinin ve kirletici unsurlarının belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Çalışma kapsamında, Ağustos 2020de yeraltı suyu örneklemesi yapılarak suların fiziksel ve kimyasal özellikleri belirlenmiştir. Elde edilen sonuçlar Dünya Sağlık Örgütü (WHO) içme suyu standartlarına göre değerlendirilmiştir. EKAnın Akdeniz kıyısına yakın olan bazı noktalardan alınan örneklerde elektriksel iletkenlik değerlerinin oldukça yüksek olduğu tespit edilmiştir. Bu örneklerin sodyum (Na+) ve klorür (Cl−) derişimlerinin de yüksek olduğu ve WHO tarafından tavsiye edilen sınır değerlerin üzerinde oldukları belirlenmiştir. EKAdaki bir diğer önemli problem ise nitrat (NO3−) kirliliğidir. Ağustos 2020 dönemi örneklerinin nitrat derişimleri 2,17-131,51 mg/L arasında değişmekte olup 15 örneğin nitrat derişimi sınır değerin (50 mg/L) üzerindedir. Bazı örneklerdeki iz element derişimleri de (Al, Fe ve Ni) WHOda belirtilen sınır değerleri aşmıştır. Çalışma alanındaki yeraltı suları, tarımsal sulama suyu kalitesi açısından değerlendirildiğinde, aktif deniz suyu girişiminin görüldüğü bölgelerdeki suların, sulama amacıyla kullanımının uygun olmadığı belirlenmiştir.
Çalışma alanı ve civarında her geçen gün yeni tarım alanlarının açıldığı gözlenmektedir. Bu durum, EKAdaki azalan su kaynaklarının üzerindeki baskıyı daha da artırmaktadır. Sonuç olarak, EKAda sürdürülebilir entegre su yönetiminin gecikmeksizin uygulanması gerekmektedir.
ÖZ: Killi bir zeminin ve siva harci katkisi (PMA) ile oluşturulan karişimlar ile (ağirlikça %5, % 10 ve %15) plastisite, dayanim, kompaksiyon ve konsolidasyon karakteristikleri gibi jeoteknik özelliklerinin iyileştirebilme olanaklari bir dizi zemin mekaniği deneyi ile incelenmiştir. Örnekler üzerinde Atterberg limitleri, hidrometre, özgül ağirlik, kesme kutusu, kompaksiyon, konsolidasyon, serbest basinç dayanim testleri yapilmiştir. Zeminin plastisite değerlerinin siva harci katkisi ilavesi ile azaldiği görülmüştür. Karişimlarda en yüksek maksimum kuru birim hacim ağirlik ve en düşük optimum su içeriği değerlerinin %15 siva harci katkisi ilavesi ile elde edildiği bulunmuştur. Zeminin dayanim özeliklerinin %15 siva harci katkisi ilave edildiğinde maksimum değerlere ulaştiği belirlenmiştir. Zeminin sikişma katsayisi (mv) değerlerinin %10 siva harci katkisi ilavesi ile en ideal değerlere ulaştiği belirlemiştir. Bu çalişmada kullanilan siva harci katkisinin zeminin jeoteknik parametrelerini önemli ölçüde iyileştiebildiği sonucuna varilmiştir.
ÖZ: Ankara Kilinin aşırı konsolide, aktif, yüksek derecede plastisite ve katı kıvamlılığı gibi karakteristik özelliklerinin bir sonucu olarak, örselenmemiş numune alınabilmesinin zor oluşu, laboratuvar uygulamalarında yapılan çalışmaların güvenilirliğini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu soruna bağlı olarak, literatürdeki çalışmalar ağırlıklı olarak sığ derinliklerle sınırlı kalmış ve derinliğe bağlı bir değerlendirme yapılmamıştır. Mevcut araştırma kapsamında Ankaranın batısında yer alan kil birimlerinin farklı derinliklerinden alınmış yaklaşık 5500 numunenin, yerinde arazi ve laboratuvar deneylerinden elde edilen sonuçlar kullanılarak derinliğe bağlı zemin karakterizasyonu çalışmaları yapılmış, jeoteknik parametrelerin frekans dağılımları istatistiksel açıdan incelenmiş, parametreler arasında ampirik denklemler geliştirilmiş ve numuneler üzerindeki örselenme etkisi değerlendirilmiştir. Örselenme etkisini sayısal anlamda belirleyebilmek ve zemin parametreleri arasında oluşturulan ilişkilerin doğruluğunu kontrol edebilmek amacıyla laboratuvar deney sonuçları mevcut literatürdeki bulgular ile kıyaslanmıştır. Literatürde benzer yapıya sahip yüksek plastisiteli killer üzerinde yapılan çalışmalar incelenerek örselenmiş-yoğrulmuş ve örselenmemiş numunelerin, drenajsız kayma dayanımı (Cu) ve likidite indeksi (LI) değerleri arasındaki hassasiyet (sensitivite) değişimleri saptanmıştır. Bu çalışmalar göz önüne alınarak, örselenmiş numunelerin tespit edilebilmesine ilişkin bir yaklaşım önerilmiştir. Yöntem, benzer zemin özelliklerine sahip killi zeminlerden elde edilmiş laboratuvar deney sonuçları kullanılarak yapılan doğrulama çalışmaları ile test edilmiştir. Önerilen yöntem dahilinde örselenmiş olarak tespit edilen numunelerin veri setinden elenmesi sonucunda, literatürde ve çalışma kapsamında drenajsız kayma dayanımının tahmin edilebilmesine yönelik geliştirilmiş olan ampirik denklemlerin tahmin başarılarında yüksek oranlarda artışlar gözlemlenmiştir. Sonuç olarak mevcut çalışma, Ankara kilinin yapısını derinliğe bağlı olarak detaylı bir şekilde ortaya koymakla kalmayıp, hassas kil örneklerindeki örselenme etkisini değerlendirebilmek adına yeni bir perspektif de sunmuştur. Bu bulgular, özellikle farklı derinliklerdeki zemin davranışının yeraltı yapılarının stabilitesi ve güvenliği için gerekli olduğu inşaat ve geoteknik mühendisliğinde pratik sonuçlar sunmaktadır.
ÖZ: 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen ve asrın felaketi diye isimlendirilen Kahramanmaraş merkezli depremler elli binden fazla vatandaşımızın hayatını yitirmesine ve 100 milyar doların üzerinde ekonomik kaybın doğmasına neden olarak ülkemizi çok ciddi şekilde etkilemiş ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine önemli bir sekte vurmuştur.
Türkiye, depremin yanı sıra başta sel ve orman yangınları olmak üzere farklı tür birçok afete maruz kalmakta her yıl çok sayıda vatandaşımız hayatını yitirmekte, ekonomik kayıplar meydana gelmekte ve psikososyal olarak tüm toplum afetlerden önemli derecede etkilenmektedir. Bu veriler bize afetlerle istenilen düzeyde mücadele edecek politikaların henüz geliştirilemediğini göstermektedir. Olası afetlerin etkilerini en aza indirebilmek için olaya bütüncül bakarak farklı konu ve alanlarda çok sayıda çalışma yapılması gerekmektedir. Bu çalışmalar arasında acil durum ve afet yönetimi planları önemli bir yer tutmaktadır. 1945li yıllardan itibaren değişik tarihlerde yayınlanan birçok yasa ve yönetmelikte bu planların hazırlanması ile ilgili çok sayıda düzenleme yapılmıştır. Makalenin amacı afet ve acil durum yönetimi planlarının tarihsel süreç içinde nasıl geliştiğini kronolojik olarak ortaya koymak, 2014 ve 2022 tarihli Türkiye Afet Müdahale planı hakkında bilgiler vermek, planların hazırlanması hususunda yol gösterici olmak, etkin bir şekilde uygulanmasını sağlamaya katkı vermek, konunun önemine ve gereğine dikkat çekmektir.