ÖZ: And Dağları, Nazca levhasının Güney Amerika levhası altına dalması sonucu gelişmiştir., 7 km derinliğe erişen Peru-Şili hendeği Nazca levhası ile Güney Amerika levhası arasındaki dokanakta yer alır. Anavolkanik ada-yayı, Nazca levhasının bu. açı ile dalımı ile magma oluşumu ve volkanik ada yayı gelişmesi içinen uygun koşular sağlanmıştır. Orta Andlar kesiminin 15° güney enleminin, kuzeyinde ve 28° güney enleminin güneyinde Nazca levhası çok düşük eğimlidir ve bu kesimlerde volkanik ada yayı bulunmaz. Volkanikada. yayı hendeğe paralel olup, yükseltilerden birisi deniz seviyesinden itibaren 7 km yüksekliğe erişir. Hendek ile yayı arasındaki topoğrafik farklılık yaklaşık 1.4 km ile yerkürenin en önemi özelliklerinden birinioluşturur.Altiplano-Puna platosu ada yayı ile yakından bağlantılıdır. Plato, doğuda dar, kıvrımlanmış ve faylanmış bir kuşak olan. ve Doğu. Kodiüler olarak isimlendirilen volkanik cevher ile sınırlanmıştır. Plato denizseviyesinden 4 km yükseklikte olup iç kesimleri büyük düz bir havza ile kaplanmıştır. Bölge çok kurak veyıllık çok düşük yağışa sahiptir. Bundan dolayı bu havzada çok kalın bir toz istifi toplanır. Havzaların tabanı,"salares" diye isimlendirilen çok geniş, düz ve beyaz yüzeyler şeklinde beliren tuzlar ile kaplanmıştır. Altiplano-Puna plato 2000 `km. uzunluk ve 300 .km. genişlik ile çarpışma türü olmayan dağ kuşağındaki en büyük.platodur.Plato bölgesi kaim. evaporit istiflerini içerir. Volkanik ada yayından doğuya doğru gelişen transversalvolkanik zincirlerden dolayı bu bölgedeki havzalar çok kapalı bir konumda olduklarından dolayı Puna bölgesinde evaporitler son derece önemlidir. Bu volkanik kuşaklar dalan Nazca levhasında gelişen derinkırıklar sonucunda gelişmişlerdir, Transversal volkanik kuşaklar arasında yer alan bu havzalar yay içi havzaları şeklinde düşünülebilir, Bu havzaların önemi Andların sadece bir bölgesinde Miyosen borat yataklarınıiçermesindendir.Miyosen sırasında, bölge günümüzdeki bu bölgede geçerli olan koşullara çok benzer çevre koşullarınasahip olmuştur. Salar veya playa gölü ortamları litoloji sedimanter yapılar, evaporitlerin tipleri, kuş ayak. izleri ve benzeri, özellikle de ayırtlanabilir. Küçük göllerde veya. göl zincirleri, içinde yoğun termal su kaynaklarının aktivitesi ve kurak koşullar sonucunda evaporit depolanması sonuçlanmıştır. Evaporitler başlıca kayatuzu, jips ve `borlardır.Bor yatakları» Güney Amerika`da Orta Andlar Bölgesinde yaklaşık 15° ile 27° güney enlemleriarasında yer alırlar. Andlardaki bütün Tersiyer yaşlı borat yatakları 5 ile 7 milyon yıl arasında depolanmışoluşları boratların oluşumunun Messiniyen yaşlı (Geç Miyosen) olduklarını belirtir, Aralarında yaklaşık 100-150 km uzaklık olan boratlar K-G yönünde üç farklı yerde depolanmışlardır. Bu yataklar kuzeyden güneyedoğru şu. şekilde sıralanırlar: Loma Bianca, Sijes ve Tincalayu..Loma Bianca, 1 milyon ton, % 16 B2O3 tenörlü, borat içeren 30 p kalınlığında bir istif ve başlıcaüleksit inyoit ve `boraks içeren bir yataktır. Radyometrik yaşı 6.9 milyon yıldır., Sijes Andlardaki en büyükkalsiyum ve kamyum-magnezyum borat yatağı olup baskın olarak Mdroborasit, ikincil olarak, kolemanit veaz oranda üleksit ve inyoit içerir Bor düzeyleri içeren Sijes Formasyonunun yaklaşık kalınlığı 1500s metredir,Radyometrik yaşı 6.8 milyon yıldır. Tincalayu 10 milyon ton rezerv ve ortalama % 18 B2O3 tenörlü. sodyumborat (boraks) yatağıdır. Baskın olan mineral türü. boraks, Az oranda, kemik, ve ender olarak ise, rivadavit, ezkurit, aristarainit, ameğhiıtit gibi bor mineralleridir. Radyometrik yaş 5,8 milyon yıldır. Birçok evaporit yatağının bulunduğu Neojen diastrofîk. sahasından sonra ence daralan Andlarda Ruvaterner havzalar oluşmuştur. Başlıca evaporiüer kayatuzu, jips, borlar ve az. oıanda sodyum, sülfat» sodyum.karbonat ve diğerleridir. Boratlar salarların üst kesimlerinde bulunurlar. Üleksit ve boraks olmak üzere ikimineral tura `bulunmuştur. Boraks, çamur içinde büyüyen özbiçimli kristaller şeklinde az oranda bulunur.Ekonomik oranda boraks sadece Cauchari ve Turi-Lari salaıiannda bulunur. Üleksit» nodüller ve masiv katmanlar şeklinde olmak üzere başlıca iki şekilde bulunur. Nodüller, `"papas" veya patates ve masiv üleksit ise"barra11 diye adlandırılır, Nodüller, 5-10 cm çapında ve güneşte kurutulmuş şekliyle % 30 B2O3 tenörlüdür.Üleksit katmanları salarlarda 1 noukalınlığa kadar erişirler. Üleksit içeren başlıca salarlar Hombıe Muerto,Ratones, Diablillos, Centenario, Pastos Grandes, Pozuelos, Rincon, Cauchari, Olaroz, Salinas Grandes veQuayatayoc`dur.Andlardaki diğer bir özel borat yatağı, tipi termal su kaynaklan ve gayzerlerle ilişkilidir. Doğrudandoğruya sıcak sulardan oluşan güncel üleksit yataklarından iki örnek vardır. Bu örneklerden bir tanesi Quevar Volkanının yamacında bulunan sıcak, su kaynağından oluşan Antico, diğeri ise Şili`deki küçük bir havzanın kenarında bulunan sıcak su kaynağından oluşan Salar Siniredir. Sıcak su kaynaklan genellikle üleksit,bazı örneklerde boraks ve bir örnekte ise magnezyum boradan (pirmoit ve indent) oluşturmuşlardır.Borat yataklarını içeren salarlar, çözeltilerde mevcut olan lityum yönünden de zengindir. Li ve Barasında yakın bir ilişki mevcuttur. Gayzerlerde, jeokimyasal analizler B, As ve Sb arasında yakın birilişkinin olduğunu vurgular. Bazı gayzer ve kaynakların çevresinde veya taban kesimlerinde diğer metallerinepiteraıal yataklarının bulunuşu önemli niteliktedir. Sıcak su bor yataklan ile yakından ilişkili gümüş yatakları çok yakın tarihte bulunmuştur.Özetle özgün volkano-tektonik konum, kurak iklim, ve aktif sıcak su kaynaklan borat ve diğer tuzlannoluşmasına neden okunuşlardır. Başlıca yataklar» kontinental volkanik, ada yayı ve Altiplano-Puna. platosunun iç kesimlerindeki havzalarla yakından bağlantılıdır. Andlann güncel gelişimi» volkanik ada yayınınoluşumu ve bunlarla bağlantılı gayzer ve sıcak su kaynaklan» karasal borat ve diğer tuzlann oluşumunu sonuçlayan neden ve verilerin çalışılması için en önemli doğal laboratuvar koşullanın sağlarlar.
ÖZ: Muğla-Yatağan yöresinde Menderes Masifinin örtü şistleri içerisinde farklı düzeylerde mermerler bulunur. Bu değişik düzeydeki mermerlerden Kavakdere-Kestanecik ve Kozağaç mermerleri kalite, rezerv veüretim, miktarlarıyla bölge ve Türkiye için önemli bir potansiyele sahiptir,..Permiyen yaşlı Kestanecik mermeri şistler içerisinde^ yaklaşık 4 km uzunluğu, ve 50-150 m kalınlığıolan KD-GB doğrultulu bir mercek şeklinde bulunur. Genelde beyaz renkli ve mor damarlı olan mermeregemen olarak. 600-700 mikron boyutlu kalsit, ve daha az oranda, dolomit kristallerinden oluşur,.. Bu minerallerin yanısıra manganokalsit, rodofcrozit ve piraluzit mineralleri Kestanecik mermerini ya damarlaroluşturarak keser ya da mermerde saçılmış olarak, bulunurlar.,Jura-Alt Kretase yaşlı Kozağaç mermeri incelenen alanda D-B ve KD-GB doğrultusunda 40 km uzunluğundaki bir zonda yaydım gösterir. Kozağaç yöresinde D-B doğrultulu ve kalın katmanlı olarak bulunur.Mermer bütünüyle 1.5-2.5 mm tane boyutlu, kalsit kristallerinden oluşmuş olup çoğunlukla beyaz ve gri beyaz renklidir,Muğla-Yatağan bölgesinde jeolojik olarak milyarlarca m3 mermer rezervi mevcuttur. Kestanecik veKozağaç mermer sahalarından yılda 25 000 m3 blok mermer üretilir
ÖZ: Trakya yarımadasında yüzlekler veren ve Üst Eosen`den başlayarak çeşitli evrelerle Pliyosen .sonunadeğin devam eden Senozoyik volkanitlerinde jeokimyasal calişmalar yapılmış ve volkanizmanın bölgeselyayılımı araştı rılmıştır. Bölgede Üst Eosen-Üst Oligosen arasında yüzlekler veren volkanitler kalkalkalen veYüksek Potasyumla Kalkalkalen nitelikte olup çoğunlukla kabuksal köken ağırlıklıdırlar ve bir çarpışmazomında meydana gelmişlerdir. Üst Miyosen`de kabuk ve manto karışımı, şoşonitik nitelikli melez bir volkanizma oluşmuştur. Pliyosen`de ise manto köken ağırlıklı ve alkali nitelikli bazaltik volkanitler meydana gelerek Trakya`daki volkanik evrim tamamlanmıştır.
ÖZ: İstanbul-Taşdelen ve Karakulak kaynak, sularında bulanıklılık ve debide yetersizlik şeklinde zaman zaman ortaya çıkan sorunların nedenlerini belirlemek amacıyla, kaynak sularının kaptaj tesisleri ve- kaynakbölgelerinin hidrojeolojisi incelenmiştir. İnceleme sonunda; kaynak sularındaki sorunların, gerekliaraştırmalar yapılmadan inşa edilen kaptaj tesislerindeki ve koruma alanlarındaki yapım hatalarından doğduğu belirlenmiştir. Kaptaj galerilerinin yüzeye çok yakın istiflenmiş olması ve koroma alanlarındakiçevresel düzenleme eksikliği, bulanıklılık ve debi azlığı sorunlarının esas nedenleridir. Varolan yapılardafazla değişikliğe gitmeden bu sorunları ortadan, kaldıracak veya en azından azaltacak bazı çözümler her kaynak suyu için ayrı ayrı önerilmiştir
ÖZ: Bu çalışma ile Levent kuzeybatısında (Akçadağ-Malatya) yüzeyleyen Maestrihti yen yaşlı Ulupınar formasyonunun organik fasiyes ayırımı Jones (1987)`un sınıflamasına göre yapılmıştır. İncelemesi yapılan Ulupınar formasyonu çakıltaşı, kumtaşı, kumlu marn, kumtaşı arakatkılı marn ile bol rudistli resifal kirceçtaşı katkılarından oluşur. Organik madde içeren örneklerin toplam organik karbon ve Rock-Eval pirolizi analizleri sonucunda formasyon CD ve D organik fasiyesine karşılık geldiği belirlenmiştir. Bu fasiyeslerdeki organik maddenin hidrokarbon yönünden oluşum kapasitesi, yoktur.
ÖZ: 13 Mart. 1992. günü saat 19.20 de Erzincan havzasının kuzeybatısında Ms= 6.8 magnitüdlü ve hemen .iki gün sonra. 15 Mart 1992 günü saat; 18.16` da havzanın güneydoğusunda Ms= 6.1 magnitüdlu, ağır1 hasarlara, ve birçok can kaybına neden, olan iki ayrı deprem meydana gelmiştir. 25.9.1992 tarihi itibari ile resmi rakamlara göre 13 Mart 1992 depremi, Erzincan ilinde 653 ölüm, 3850 yaralanma, 7013 yapının, orta. ve 11796 yapının, hafif derecede hasar görmesine sebep olmuştur. 13 Mart 1992 depreminin episantır havzanın hemen .kuzeybatısında bulunan Yalnızbağ ile Günebakan köyleri arasında bir yerde, 1.5 Mart 1992 depreminin episantır ise~havzanın güneydoğusunda, havzanın, kuzey ve güneyinden geçen KAF`nın .ana fay segmentlerinin sağa basamak, yaptığı bir bölgede (Çağlayan-Pülümür .arasında.) yer almıştır. Jeolojik ve sismolojik veriler, 13 Mart. 1992 depreminin havzanın kuzeyinden geçen ve batıda Davarlı köyü ile doğruda Tanyeri arasında kalan Kuzey Anadolu, fayının 29 km. derinlikte, 45 km`lik bir segmentini kırdığını göstermektedir,. Bu kırılan, kesim, 26 Aralık 1939s Erzincan deprem (Ms= 7.9) kırığının en doğu kısmına, karşılık gelmektedir,. Deprem, fay boyunca 20 cm. îik sağ yönlü yatay ve 25 cm`lik düşey kaymaya, neden olmuştur. İkinci Pülümür depreminin odak derinliği 16 km olarak bulunmuştur. Deprem,,, odak. derinliğinin çok. fazla, olması ve havzada oldukça, kalın gevşek bir .sedimantasyon.« olması nedeniyle yüzeyde belirgin, bir faylanma oluşturmamıştır. Kırıklar, genellikle süreksiz, birkaç yüz metre uzunlukta ve sismik sarsma, ile meydana gelmiş ikincil oturma kırıktan şeklinde gelişmişlerdir., Havzanın kuzeybatısında (Davarlı-Günebakan köyü arasında) bindirme bileşenli, havzanın güneydoğusunda ise normal bileşeni doğrultu, atımlı kırıkları gözlenmiştir., Deprem, havzanın .güneyinden, geçen. KAFın ana fay segmenti üzerinde herhangi. bir kırık meydana getirmemiştir. Sismik sarsma, yerel olarak büyütülmüştür. Bu büyültmeler, özellikle kum,, çakıl ve kil. anlalanmasında oluşan konsolide olmamış zeminlerde meydana, gelmiştir. Bu. depremde elde edilen, kuvvetli yer hareketi, şimdiye kadar ülkemizde elde edilen en. büyük yer hareketidir. En büyük yer ivmesi, Doğu-Batı yönünde 0,5 g, Kuzey- Güney yönünde 0.4 g ve düşey yönde ise 0...25 g kadar olmuştur.. Kuvvetli yer hareketi 15 saniye kadar sürmüştür. Depremin eş şiddet haritasında belirlenen maksimum, değer VIII olup, bu alanlar aletsel episantr verileri, ile uyumludur. Sismik sarsma yol yamaçlarında, dolgu zeminlerde,, suya doygun zeminlerde ve- stabil olmayan, dik yamaçlarda birçok heyelanlara, neden olmuştur. Havzanın güney `doğu kısımlarında, Fırat nehrinin, kenarlarında küçük ölçekte sıvılaşmalar ve küçük kum volkanları gelişmiştir. .Ana şoktan sonra üç aylık bir süre içerisinde 6.000 civarında artçı sarsıntılar kaydedilmiştir,., .Artçı sarsıntılar, ana şoktan, sonraki günlerde zamanla bir azalma göstermişlerdir. Bu sarsıntılar havzanın iki ayrı kesiminde yoğunlaşmış olup,» havzanın kuzeybatısından güney doğusuna doğru, kırık boyunca ilerlemişlerdir, Artçı şoklar, 5 ile 10 km arasında değişen odak derinlikleri göstermektedirler. Her iki. depremin de ana şokları., .artçı şokların, altında, yer almıştır,.. 13 Mart 1992 Erzincan depremi,, San Andreas fayının 40 km uzunlukta bir segmentini kıran,» 18 .km odak. derinliği olan ve fay boyunca. 180 cm yatay ile 120 cm. düşey atım meydana getiren 17 Ekim 1989 Loma Prieta depremine (M= 7.1) birçok, yönden benzerlik göstermektedir.
ÖZ: Bu çalışmada, linyit içeren. Zırnak Formasyonunun litofasiyeslerine Markov zinciri analiz yöntemi uygulanmıştır. Doğu. Anadolu`da yeralan Pliyosen yaşlı Zırnak Formasyonu çakıltaşı, silttaşı, kiltaşı ve yer yer de tüf, aglomera ve linyit içermektedir. Markov zinciri analizini uygulamak amacı ile Zırnak. Formasyonunda yapılan kömür sondajlarından 5 tanesinin kömürlü seviyelerinde yeralan linyit, tüf, kiltaşı, silttaşı litofasiyesleri sayılmış ve birbirlerini oe kadar ardaladığı saptanmıştır, Bu verilerden bağımsız olasılı, geçişli olasılı ve fark matriksleri hesaplanmıştır. Elde edilen, değerlerden, incelenen sondajlarda kesilen, litofasiyeslerin birbiri ile olan ilişkileri ve geçişleri istatistiksel olarak, saptanmıştır. Sonuç olarak; sondajlarda linyit-kiltaşı. ve kiltaşı-linyit geçişlerinin, linyit-tüf ve tüf-linyit geçişlerine sayısal olarak, yakın olduğu bulunmuştur,. Linyit oluşumu ile çökelme ortamına tüf gelişi arasındaki ilişki istatistiksel olarak, belirlenmiştir.
ÖZ: Yöredeki demir yatakları Üst Senoniyen-Paleosen yaşlı Çiftehan karmaşığına ait Elmalı volkanit üyesinin içinde veya bu volkaniklerle Aktaştepe kireçtaşı üyesine ait karbonatların kontaklarında yer almaktadır. Yatakların ana cevher minerali manyetittir. Daha az oranlarda veya eser miktarlarda bulunan kalkopirit, fcobaltit, pirit, bravoit, liımeit, bornit, miüerit, sfalerit, galenit, ilmenit, rutil/anatas, hematit, neodijenit, braunit, kovellin, nabit altuıfelektrum, klabrodit, bizmutinit ve ayikinit gibi cevher mineralleri manyetite eşlik etmektedir. En yaygın gang minerali ise epidottur. Kuvars, kalsit, granat, piroksen,- amfibol, klorit, kordiyerits aktinolit ve tremolit izlenen diğer gang mineralleridir. Mineraller birbirini, kesme ornatma, birbirlerinin içinde ayrılım veya kapanım kristalleri halinde bulunma özelliklerine göre cevher mineralizasyonu beş evreye ayrılabilmektedir. Skarn zonlarının içinde yer Man demir yataktan kontak-metasomatik kökenlidir. Cevherleşmeyi monzonit ve diyorit bileşimli derinlik kayaçlarından kaynaklanan çözeltiler sağlamıştır., Yataklar Üst Senoniyen-Paleosen yaşlıdır. Yöredeki demir yataklarının toplam rezervi yaklaşık 200 000 ton`dur.
ÖZ: Tortul istiflerdeki kırmızı tabakaların kökeni hakkında iki görüş vardır,. Birinci görüşe göre çökellere kırmızı rengi veren hematit detritik olarak çökelme havzasına taşınmıştır. İkinci görüşe göre ise hematitin çökeller içindeki demir içerikli tanelerin, ayrışmasının bir ürünü olarak geliştiği şeklindedir. Gerek tropikal, gerekse arid iklimlerin egemen olduğu bölgelerdeki güncel çökellerin kırmızı olmadıkları gözlenmiştir. Bu bölgelerdeki daha yaşlı çökellerde ise kırmızılanma derecesi yaşa bağlı olarak artmıştır.. Bu da tortul istiflerdeki kırmızılanmanın depolanma öncesinden çok depolanma sonrası işlevlerle olduğu görüşünü kuvvetlendirmiştir. Demir içerikli, herhangi bir mineral pigmentleşme içinde potansiyel bir kaynak olabilir.Ancak, bir istifteki kırmızı tabakaların gelişebilmesi hematit oluşumu ile oluşan hematitin korunmasını sağlayacak taneler arası ortamın kimyasının uygun olmasına bağlıdır. Kırmızı tabakalar tek başlarına kesin bir iklim belirticisi olarak kullanılmamalıdır., Bu tabakaların çökelmesi anındaki, iklim koşullarının yorumlanması, fauna ve flora, içerikleri eolisen kumtaşları ve evaporitlerle olan ilişkileri beraberce yapılmalıdır.
ÖZ: Büyük depremler öncesi anormal kabuk hareketlerinin var olduğu bilinmektedir. Japonyadaki Kanto (1930; M=6.9), Niigatc (1964; M=7.0), tzo-Oshima (1978, M=6.8), Cindeki Tangshan (1976, M=7,8), Haicheng (1976; M=8) ve Songpan (1976; M=7.2) depremleri öncesi görülen kabuk hareketleri bunların güzel örneklerinden birkaçıdır. Benzer hareketler Güney Kaliforniyada da gözlenmiştir. Deneysel çalışmalar, kayaların deformasyon etkisiyle elastik ve elastik olmayan hacim büyümesine maruz kaldıklarını göstermiştir. Sismik bölgelerde gözlenen gravite azalması, kaynak, su boşalımları ve radon gazı kaçaklarındaki artışlarda kayaların bir tür hacim büyümesine uğradıklarını göstermektedir. Bu. nedenle öncül kabuk hareketleri kayalardaki hacim, büyümesinin yüzeysel ifadesi olarak değerlendirilebilirler
ÖZ: Bu çalışmada, yurdumuzun en önemli ve geniş karst bölgesini oluşturan Toros Karst Kuşağı``nın "Orta Toroslar Bölümü"nde yer alan ve "Orojenik Karst Tipi"nin etkin olduğu inceleme alanındaki güncel karst ve karstlaşmayı denetleyen etmenler araştırılarak, sayısal veriler çerçevesinde, bölgesel karst hidrojeolojisinin somut bir modele dayandırılması amaçlanmıştır. Birinci aşamada,, mevcut karşılaşma olayının başlaması ve gelişimi için zorunlu olan birincil etmenlerden kay aç litolojisi ve petrografisi kimyasal bileşimi ve eriyebilirlik derecesi, boşlukluluk ve geçirimlilik ile süreksizlik özelliklerini belirten "Köken Araştırması" yapılmış ve bölgesel karşılaşma etkinliği saptanmıştır. İkinci aşamada, karstlaşma olarak adlandırılan bu oluşum mekanizmasının, iklim ve meteoroloji, bitki örtüsü, jeomorfoloji gibi ikincil etmenlere bağlı olarak, süregitmesi nedeniyle günümüzde ulaştığı değişik boyutlardaki karst yapılarının,, yer, biçim., boyut» dağılım ve karşılıklı ilişkilerini belirten sayısal. "Biçim Araştırması" yapılmıştır, 1/10.000 ölçekli ayrıntılı jeoloji çalışmasını temel alarak yer-uydu fotoğraflarıyla desteklenen ve büyük ölçüde laboratuvar deneylerine dayanan bu çalışmayla elde edilen verilerin sentezi sonunda, karst. ve karstlaşma arasındaki, etkileşim açığa çıkarılmış ve karstın gelişim modeli kurulmuştur.
ÖZ: Bolucan (Zara-Sivas) yöresinde Oligosen yaşlı Selimiye formasyonu jips, kumtaşı, mam, ve dolomitik kiıeçtaşlarından oluşur. Formasyonun egemen bileşeni olan kumtaşları üzerinde hafif, ağır ve kil minerali analizleri yapılarak sedimanter petrolojik özellikleri incelenmiştir. Kumtaşlarında klorit, illit ve kaolinit gibi kil mineralleriyie piroksen, klorit, biyotit, muskovit ve demir oksitçe zengin opak mineraller gibi ağır mineraller belirlenmiştir. Van Andel (1958), Travis (1970) ile Folk ve diğ. (1970)`nin üçgen sınıflandırma diyagramlarına göre kumtaşlan, sırasıyla grovak, kayaç parçalı kumtaşı ve litarenit olarak tanımlanmıştır. Dickinson ve Suczek (1979) ile Dickinson (1982)fm klastik petrofasiyes sınıflamalarında ise karışık ve rösiklik kaynak alanları ile yay orojen kaynak alanlarının varlığı görülmüştür.
ÖZ: Çambaşı baraj yeri, Trabzon iline bağlı Çaykara, ilçesinin. 7 km güneyinde. Solaklı Deresi üzerinde bulunmaktadır. Baraj yeri temel kayasını metabazalt oluşturmaktadır. Bu araştırmada, metabazaltın litolojik yapısal, fiziksel, mekanik ve elastik özellikleri saha ve laboratuvar çalışmalarıyla belirlenmiştir. Saha ve laboratuvar bulguları kullanılarak metabazalt, mühendislik amaçlan için değişik açılandan sınıflandırılmıştır. Bu sınıflandırmalara göne, metabazalt genellikle orta ve iyi kaliteli sık çatlaklı, düşük poroziteli, çok sert yan ve az geçirimli, yüksek ve çok yüksek, dirençli ve orta modül oranlıdır. Ayrıca metabazaltın içerdiği süreksizlikler orta. ve geniş açıklıklı olup, yüzeyleri hafif ve orta pürüzlüdür., Metabazaltm fiziksel, mekanik ve elastik özellikleri, arasında genellikle lineer ilişkiler bulunmaktadır. Bu özelliklere göre hesaplanan maksimum anizotropi değerleri, metabazaltın izotrop kabul edilebileceğini göstermektedir.
ÖZ : Wifbank kömür sahasında, kömür içeren Vryheid Formasyonunda yapılan sedimantolojik araştırmalar, Kömür/turba yatağının hem denizel, hemde denizel olmayan paleoyataklanma olaylarıyla ilgili olduğunu göstermiştir, Turba yığışımının son aşamasında bataklık denizel transgresyonla su basmasına uğramış, torba (kömür) üzerine çamur ve silt depolanmıştır. Üste gelen bu çökeller tipik denizel özelliktedir ve glokonide birlikte denizel iz (ıcho) fosiller bir arada bulunur. Benzer stratigrafık durumlar, havzanın herhangi bir yerinde, torba bataklığının denizel, olmayan fluvyal sistemler tarafından kaplanmasıdır ki `buralarda iri kum ve çakıllar turba üzerinde yataklanmıştır. Bölgedeki 2, 4, 5 nolu kömür damarlarının jeokimyasal analizleri.. Nötron aktivasyon analiz cihazı (INAA) ve X-Ray floresans spektrometrisi ile gerçekleştirilmiştir. Bu analizler, kömür jeokimyasının, sedimantolojik yorumların tamamlayıcısı olduğunu gösterir. Bor, Mor, lityum ve brom gibi denizel çökeller içinde daha fazla yoğunlaşma eğiliminde olan elementler, denizel tabakalar tarafından örtülen kömürlerin üst kısımlarında, denizel olmayan fluvyal ardışıklar tarafından örtülen kömürlere göre daha fazla yoğunluk gösterir. Bu açıklama, adı geçen elementlerin radyoaktiviteyi arttırdığını göstermez. Çok değişkenli diskriminant analizler kullanılarak, kömür tabakalarının iz element bileşimleri, bu tabakaların daha iyi tanınmasındaki yollan sağlamış olur. Spesifik bir sahadaki her bir kömür daman parçası ona ait bir iz dement bileşime dayanılarak, tanımlanmasına izin. verir., Eğer, kömür sahasında bilinmeyen alanlar araştırılacak olursa.» paleoyataklanmanın stratigrafık dizilimine ilişkin bilgilerle birlikte, sayısal jeokimya analizleri kömürlerin daha çabuk tanınmasına yardımcı olur,
ÖZ: Yüzyıllardan beri değerini ve önemini arttırarak koruyan- altın, insanlık tarihinde kullanılan en eski metallerden biridir. Çağlar boyu zenginliğin simgesi olan altın; geçmişte çoğunlukla para malzemesi olarak düşünülmüşse de günümüzde yatırım aracı olarak, kuyumculukta ve hızla yaygınlaşan endüstriyel kullanımıyla önemini korumaktadır.
ÖZ: Bu çalışma mikropaleontolojik analizlerde kullanılan yıkama işleminde Knitter yönteminin uygulanışını içermektedir.. Bu yöntem ilk kez 1979`da H. Knitter tarafından önerilmiştir, Hidrojen peroksitin kullanıldığı standart yöntemden farklı olarak, bu yöntemde asetik asit ile kloroform kullanılmış ve olumlu sonuç alınmıştır.
öz: Sepiyolit fillosilikat grubundan bir kil mineralidir. Bu ad ilk kez 1847 yılında Glocker tarafından kullanılmış olup, Yunanca "mürekkep balığı" anlamındaki kelimeden türetilmiştir. Sepiyolit başlığı altındaki ticari killer ülkemizde lületaşı ve sepiyolitik kil olmak üzere iki ayn grupta değerlendirilmektedir.
ÖZ: Toryum ve .Uranyum gibi elementler yavaş ancak devamlı parçalanarak kurşun (Pb) haline gelinceye kadar a alfa ß beta, y gamma ışınlan çıkarırlar. Bu. özelliğe- radyoaktivite adı verilir., 1934 de radyoaktif olmayan elementlerden radyoaktif şekiller (radyoizotoplar) elde edildi* 1945 de uranyum ve plütonyum, fisyonu. ile atom. bombası .geliştirildi,. Japonya`ya atılan atom bombası ürünleri, atmosferin büyük bir kısmına yayıldı. Bu ürünlerin bir kısmı stratosfere kadar yükseldi,.. Aylar ve yıllar sonra radyoaktif yağışlar olarak tekrar yere indi, Radyoaktif ürünlerin yaydıkları radyasyonun özelliklerini şöyle sıralayabiliriz: Radyasyon ışınları kümülatiftir yani birikiridir. Diğer bir deyişle, ister birkaç saniyede isterse birkaç yıl boyunca, alınsın, genellikle birkaç bin radyanlık bir radyasyon öldürücü olmaktadır.` Bir insanın zarar görmeden radyasyon dozu yaklaşık 250 radyan olarak belirlenmiştir. Yine bir kişi saatte 20 radyanlık radyasyon yayılan bir ortamda ancak iki. saat kalabilir