ÖZ: Kuvaterner yaşlı karasal ortamlarda çökelen litolojik malzemelerin yanal ve düşey devamlılıklarının az olması, bu tür ortamlarda, klasik litostratigrafik yöntemle ile yapılan deneştirme çalışmalarının, özellikle, bölgesel araştırmalar söz konusu olduğunda, güvenilir sonuç vermesini engellemektedir... Kuvaterner dönemini çalışan yerbilimciler, bu sorunu, belli bir döneme ait fauna ve flora örneklerinden yararlanarak aşmaya çalışmışlardır: Ancak, biyolojik evrimin çok yavaş olması, bu yöntemlerle 1 milyon yıldan daha genç yaşların belirlenebilmesine olanak vermemektedir. Kaldı ki, benzer paleoiklimsel koşullarda aynı toplulukların, farklı dönemlerde ortaya çıkması da olasıdır. Bu durum da, sağlıklı yaş verme ve deneştirme olanağını kısıtlamaktadır, Kuvaterner jeolojisinde olduğu kadar, arkeometri, jeomorfoloji, jeotermal sistemler, jeokimyasal araştırmalar ve karst evriminin belirlenmesinde de kullanım, potansiyeli yüksek olan Uranyum- Serisi Yaş Saptama Teknikleri, bu tur sorunlara sayısal, güvenilir ve hassas çözümler getirmektedir. Öte yandan, hidrolojik bir havzanın hidrodinamik yapısının ortaya konması, karst hidrojeolojisi incelemelerinde öngörülen ana. amaçların başında gelmektedir, Sistemin hidrodinamik yapısı, karşılaşmanın zaman içinde üç boyuttaki gelişmesine bağlıdır, Söz konusu gelişme, karşılaşmayı etkileyen koşullara (iklimsel, kimyasal, stratigrafik yapısal vb.) bağlı olarak hızlanır, yavaşlar veya durur.. Çözünme ve çökelmenin jeolojik zaman cetvelinde kısa sürelerde meydana gelmesi ve bu tür çökellerin aralarında düzenli, sürekli ve yaygın iitostratigrafik bir ilişki bulunmayışı, özellikle bölgesel anlamda yapılacak deneştirme, değerlendirme ve yorumun sağlıksız ve hatalı olmasına neden olmaktadır.. Bu tür sorunlar, Kuvaterner dönemi için, büyük oranda Uranyum Serisi ile Yaş Saptama Teknikleri ile çözülebilmektedir. Sunulan çalışmada, yaş saptama tekniklerinin temel ilkeleri verildikten sonra bu tekniklerden özellikle karst hidrojeolojisinde yararlanma olanakları konusu tartışılmıştır.
ÖZ: Kirlenmiş bir yeraltı suyu ortamında, kuyu yeri seçimi oldukça önemlidir. Göz önüne alınan kirleticinin kritik bir değeri aşma olasılığı bilinirse, karar verme aşamasında çeşitli risklerden kaçınılabilir. İndikatör temel bileşenler kriging yöntemi, bu gibi durumlarda uygulanabilecek ideal bir yöntemdir. Araştırmada yöntem tanıtıldıktan sonra, Eskişehir Ovası`nda bir uygulaması verilmektedir. Eskişehir Ovası`ndan alınan yeraltı suyu örneklerindeki nitrat derişin/derine ilişkin İndikatör temel bileşenler variogramları hesaplanmakta ve ayrıca gerçek değerlerin, önerilen en yüksek nitrat değerlerinden daha büyük olma olasılıkları gösterilmektedir.
ÖZ: Türkiye, sahip olduğu çok sayıdaki krom cevherleşmesi ile dünyada önemli bir yere sahiptir. Türkiye`deki krom cevherleşmeleri 6 ana bölgede dağılım göstermektedirler. Bu çalışmada, önceki yıllarda değişik araştırıcılarca kromitlerin kimyasal analizi yapılan ve 6 ana bölgenin Sinde dağılmış 9 ayrı lokasyon da yer alan 10 cevherleşme kullanılmıştır. Ana bileşen analiz sonuçları; oksit % ağırlığı, katyon % ağırlığı ve kromitlerin birim hücrelerindeki katyon sayısı cinsinden ele alınmış, oluşumlar kendi aralarında ve dünyadaki diğer oluşumlarla karşılaştırılmıştır. Sonuçta, incelenen kromitlerinin kompleks bir özellik sundukları, alpin tip - stratiform tip kromit sınıflamasında mükemmel ayrılım göstermedikleri izlenmiştir. Bu durumun nedeni olarak ya analizi yapılan örneklerin ofiyolitik serilerin farklı seviyesini yansıtıyor olmasından ya da kullanılan parametrelerin bu tip çalışmalar için uygun olmadığından kaynaklandığı düşünülebilir.
ÖZ: Yüksek basınçlı hava ve köpük, su kuyusu açılmasında kullanılan akışkan teknolojisinin temelini oluşturmaktadır. 1953`ten günümüze gelişmiş ülkelerde yaygın kullanım alanı bulmuştur. Çöküntü yapmayacak zeminlerde; zaman, gecikme cezasıda içeren genel giderler ve kuyu verimi açısından büyük önem taşımaktadır, Bütün bunların yanı sıra, akışkan teknolojisi geçilen zemin türünün doğru tanımlanmasını kolaylaştırırken su tablası ve geçilen seviyelerin hidrojeolojik özelliklerinin belirlenmesine de olanak sağlamaktadır. Kars tik zeminlerde 50 m3lük bir boşluk, döngüyü ancak birkaç dakika durdurabilirken çamurlu sistemde birkaç günlük uğraşıyı gerektirmektedir.
ÖZ: Bu çalışmada Gördes zeolitli Tüflerinin mineralojik özellikleri ile sera koşullarında yetiştirilen fasulye ve şeker pancarında bitki yetiştirme ortamı olarak kullanılma olanakları araştırılmıştır. Bu amaçla bölgeyi temsil edecek şekilde alınan zeolit örnekleri M JA. Genel Müdürlüğü cevher zenginleştirme tesislerinde 1-2 mm ile 7-10 mm irilikte sınıflandırılmış ve mineralojik özellikleri incelenmiştir. %7in üzerinde zeolit içerdiği belirlenen bu tüfler üzerinde ısıl kararlılık deneyleri ve Taramak Elektron Mikroskobu (SEM) çalışmaları yapılmıştır. X-RD (tüm kayaç) çözümlemeleri, ısıl kararlılık testleri ve SEM çalışmaları sonucu bu zeolitlerin klinoptilolit olduğu ve başka tür zeolit içermediği saptanmıştır. Isıt kararlılık deneyleri bu zeolitlerin 700 Vye kadar kararlı kalabildiklerini göstermiştir., SEM çalışmalar! ile zeolitleşmenin volkan camını direkt olarak yerinde alterasyonu ile oluştuğu belirlenmiştir: istenilen tane iriliğinde sınıflandırılan zeolit AJJZ.F. Toprak Bölümünde gerçekleştirilen sera denemesinde killi tın tekstürlü deneme toprağıyla belirti oranlarda karıştırılarak bitki yetiştirme ortamına uygulanmıştır. Serada Kick - Brown saksılarında yetiştirilen şeker pancarı ve fasulye bitkilerinin yetişme ortamına hacim esasına- göre yüzde 0.5,10 ve 15 oranlarında ince (1-2 mm) ve kaba (7- 100 mm) fraksiyonlu zeolit karıştırılmıştır. Ayrıca temel gübreleme olarak kontrol dışındaki tüm saksılara NHJM`0/îan 50 fig/g azot, KHsPO/tan 60 jjgtg fosfor ve 75 püg potasyum ekimden önce uygulanmıştır. Fasulye bakisinden elde edilen ürünün yaş ve kuru ağırlığı ile toprak üstü aksamın kuru ağırlığı üzerine farklı oran ve fraksiyonlarda zeolitin etkisi istatistiki yönden önemli bulunmuştur. Bu etki; Urun yaş ağırlığında kaba fraksiyonlu zeolitin %5 uygulamasında: belirgin olmuştur. Şeker pancarı bitkisinden elde edilen ürünün yaş ve kuru ağırlığı ile toprak üstü aksamının kuru ağırlığı üzerine farklı oranlarda uygulanan zeolitin etkisi önemli bulunmuştur. Şeker pancarı ve fasulye bitkisinden elde edilen ürünün toplam azot kapsamı üzerine artan zeolit dozlarının ince ve kaba fraksiyonunun etkileri önemli (P < 0.01) bulunmuştur. Yetiştirme ortamına farklı oran ve fraksiyonlarda uygulanan zeolitin toprakta çözünebilir bor kapsamına etkisi, fasulye bitkisinin yetişme ortamında etkisiz bulunmuş, şeker pancarında: önemli bulunmasına- karşın belirtilen sınır değerler arasında olduğu görülmüştür. Bitki yetiştirildikten sonra topraktan ayrılan klinoptilolitli tüfler üzerinde tekrar SEM çalışmaları yapılmıştır. Bu çalışmalar sonucunda, Idinoptilolitlerin bitki yetiştirilmesi sırasında herhangi bir mineralojik değişikliğe uğramadığı, bununla birlikte volkan camında jtilleşme şeklinde bir alterasyon başladığı belirlenmiştir.
ÖZ: Çalışma nehir, göl, deniz ve yeraltı salamura sularından alınmış kimyasal verilerin yorumlanmasına katkıda bulunmak amacıyla yazılmış bilgisayar programı ve kullanımını açıklamaktadır., Böyle bir programın gerekliliğinin arkasında yatan sebeplerden biri,, su kimyası analizlerinin minerallerin termodinamik durumlarına (doygunluk durumlarına) ilişkin bilgiyi doğrudan yansıtmamasıdır. Buna ek olarak, standart kimyasal analizlerde suda mevcut her bir serbest iyona ait konsantrasyonların yerine genelde iyonların toplam konsantrasyonları ölçülmektedir.. Dolayısıyla,, bir su örneği içinde mevcut bütün kimyasal bileşiklere ait konsantrasyonların belirlenebilmesi ve suyun minerallere göre doygunluğunun `testi için yoğun sayısal hesaplamaları kolaylaştıracak bir bilgisayar programına gereksinim vardır. Bu çalışma yer bilimlerinin pek çok disiplininde (jeokimya, sedimantoloji, mineraloji, maden yatakları, hidroloji) geniş uygulama alanlarına sahip bu konudaki boşluğu doldurmak amacıyla yapılmıştır. Çalışmada önce teorik bilgilerle ilgili denklemlerle anlatılmış ve daha sonra serbest iyon konsantrasyonu, iyon aktivite katsayısı, aktivite ve 51 mineralin doygunluk durumunu hesaplayan program listelenmiştir.
ÖZ: Bu çalışmada şev hareketlerinin izlenmesinde kullanılan ve hassas ölçüm olanağı sağlayan inklinometre aletinin tanıtımı yapılmış, diğer aletlerle karşılaştırılarak, kullanımı bir örnek uygulamayla sunulmuştur. Örnek çalışma olarak Gerede - Ankara Otoyolunun inşası sırasında 43 + 729 km`sinde açılmış olan bir kuyuda iki değişik tarihte ölçüm yapılmış ve hareketler izlenmiştir, Bu ölçümler sonucunda kuyunun 16,.5 metresinde, beklenen NE - SW yönünde 1159 mm`lik hareket belirlenmiş ve killi, doğal bir yatmada gerçekleşen bu kayma hareketinin önlenebilmesi için alınacak tedbirler yapıma firma tarafından değerlendirilmiştir.
ÖZ: 17 Haziran 1995, saat 05A6`da Hyogo Prefecture`nin güney kesimlerinde Rihter ölçeğine göre 72 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Deprem, 5550 den faz la. can kaybına neden oldu ve binalar, köprüler, yüksek otobanlar ve demir yollan büyük hasara uğradı. Bu depremin episantn 34.6°` kuzey olarak saptanmıştır ve odak derinliği 143 km. dir., Depremin sağ yanal doğrultu atımlı olarak oluştuğunu işaret eden sismik dalgalar, dünyanın çevresindeki değişik yörelerden kaydedildi. Bununla birlikte detaylı dalga analizi, Yokohoma şehir üniversitesinden Prof. Dr. Kikuchi tarafından yapılacak istif içinde 3 aktif fay saptanmıştır. `Bunlar Nojima, Rokko ve Maya fay sistemleridir. Maksimum yanal ve düşey hareket Nojima fay sistemindedir, sağ yönlü doğrultu atımlı fayın yanal atımı 180 cm, düşey atımı 135 em. ölçülmüştür. Diğer /aylardaki hareket; temel kayanın granit olması, yoğun kentleşme bölgesinde bulunmaları ve kalın alüvyon örtü nedeniyle tanımlanamamıştır. Rokko fay zonuna dahil olan Ocsuki fayı boyunca olan 15 cm lik hareketin tek bulgusu Sakurai ve diğ. (1995 )fne aittir. Yazar lafın makalesindeki hareketlere ilişkin örnekler, Rokko fay sistemi içinde yer alan Takarazuka, Nishtnomiya ve Kobe şehirlerine aittir, bundan başka deprem dalgalarının sismik karakterleri sunulmuş ve fay mekanizması ile olan ilişkileri tartışılmıştır* Sonuçta Sakurai ve diğ. (1995) zemindeki kalıcı deformasyonu, yapısal dizayndan kaynaklandığını vurgulamışlardır. Deprem, off - shore depremlerinden olup, kıta içinde dalgalar halinde şiddetlenmekte ve yayılmaktadır.
ÖZ: Bu çalışmada TKJ. - G.E.L.İ. Müessesesine bağlı Yatağan - Eskihisar Açık İşletmesinde kömürün tavan kayna olan marnlar üzerinde Schmidt sertlik çekici ve fek eksenli sıkışma dayanımı testleri gerçekleştirilmiştir. Çok zayıf kayaç sınıfında yer alan çalışma konusu marnların Schmidt sertlik çekici fesi sonuçlan kullanılarak, önceki araştırmacıların önerdikleri ilişkilerle dolaylı yoldan tayin edilen fek eksenli sıkışma dayanımı değerlerinin laboratuvarda tayin edilen tek eksenli sıkışma dayanımı değerlerini yansıtamadığı anlaşılmış fır. Ancak, dolaylı yoldan ve doğrudan tayin edilen tek eksenli sıkışmada dayanımı değerleri arasında çok yakın istatistiksel ilişkiler elde edilmiştir. Bu nedenle, Schmidt çekici ile dolaylı yoldan tayin edilen tek eksenli sıkışma dayanımı değerlerinin, ancak çalışılan kayaçlar için geliştirilmiş ilişkilerle belirlenmesinin daha gerçekçi olabileceği sonucuna varılmıştır
ÖZ: Jeolojik, birimlerin, adının doğru- kullanılmasının mühendislik çalışmalarındaki önemini vurgulamak içingüncel projelerden tipik örnekler sunarak başlamak yararlı olacaktır.İzmir çevre otoyolunun Balçova tünelleri. (Km202+800 - 207+000) kesiminde,. 1990 öncesi yapılanmühendislik jeolojisi çalışmalarında temel kayayı oluşturan tektonotortul birim için "Kretase flişi" tanımı kullanılmıştır (Konuk, 1977` ve: burada sunulan kaynakça),Spektra (1990) tektonotortul terimini kullanarak sondajlarda kesilen ve yapraklanmıa gösteren düşük derecedebaşkalaşım, geçirmiş kil içeren kayaçların içerisinde bulunan kireçtaşı, radyolarit, spil.it vb. ortamdışı (exotic)blokların bulunmasına açıklık kazandırmıştır. Normalkatmanlı birimlerde tünel kazısı eğim yönünde önerilirken (Bieniawski 1989) melanj ve benzeri moloz (blok inmatrix) kayaçlarda tersi, durum geçirlidir. Konu, Yılmazer (1994)`te ve aşağıda, ayrıntılı, olarak verilmeye çalışılmıştır.
ÖZ: Jeoloji biliminin yeni ilgi alanlarından birisi olan "çevre" ile ilgili pek çok problem, henüz çözülmeyi bekleyen başlangıç safhasındadır. Doğal çevreyi oluşturan kayaç ve mineral tozlarının insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri bilinmektedir. Örneğin bazı mineral tozlarının özellikle akciğer hastalıklarına sebep olduğu, bunun yanısıra çeşitli mineral tozlarının da mide, böbrek, pankreas, ovaryum kanserlerine yol açtığı konusunda şüpheler vardır. Hastalığa sebep olan bu minerallerden en bilineni asbest formlu mineralleridir (Krizotil = serpantin asbest ve kro/ddolit = ribekitin lifsi çeşitidir). Ancak bazı silis polimorfları, zeolitler, killer üzerinde yapılan çalışmalarda, çeşitli risklerin varlığı ortaya çıkmıştır. Yine bazı titan mineralleri, hematit ve manyetit bunlardan sayılır, Lißi zeolit olan erionit de en fazla hastalık yapan mineral olarak güncel ilgiyi toplamaktadır
ÖZ: Son yıllarda, ülkemizde jeoloji eğitimi veren üniversitelerin sayısında oldukça hızlı bir artış kaydedildiği hepimizce yakinen bilinen bir` gerçektir. Bu artışa bağlı olarak ta, her yıl yüzlerce jeoloji mühendisi, çeşitli üniversitelerden mezun olarak, kamu ve özel kuruluşlar ile değişik üniversitelerde araştırma görevlisi olarak çalışma hayatına başlamaktadır. Aralık 1995 ayı itibarıyla Jeolojıi Mühendisleri Odasına, kayıtlı mühendis, sayısı 5941 olup, kayıt dışı mezunlar da (odaya kayıt yaptırmayanlar) bu sayıya dahil edilirse 7000 rakamına, ulaşılmaktadır Bu oldukça yüksek, rakamlarda seyreden jeoloji mühendisleri,, çeşitli kamu ve özel kuruluşlar ile üniversitelerde yapmış oldukları araştırmalarını ve sonuçlarım diğer yer bilimcilere sözlü ya da yazılı olarak aktarmaktadırlar. Yazılı aktarmaların bir kısmı çeşitli raporlar şeklinde büyük bir kısmı ise ülkemizde ve yurtdışında yayınlanan dergilerde makaleler .şeklinde gerçekleşmektedir. Sözlü aktarmalar ise yine ülkemizde ve yurtdışında, düzenlenen ulusal ve- uluslararası sempozyum, kongre, konferans, workshop ve seminerlerde bildiri ve poster şeklinde sunulmaktadır.
ÖZ: "Jeoloji Panorama"da dünya jeoloji periyodiklerinden özellikle lakemizin jeolojisini ilgilendiren yada ilginç olabilecek seçilmiş makalelerin bibliyografyası "Dünya Periyodiklerinden Makaleler"` başlığı altında "Jeoloji Mühendisliği`` okurlarına sunulacaktır. Türkiye jeolojisi üzerine yazılmış seçilmiş makalelere ait "Özler / Abstracts"` bölümü özgün şekilleri de kapsar biçimde "Jeoloji Panorama" da yer alacaktır. Yapılacak yada yapılmış olan sempozyum, seminer, konferans vb. ye ait duyuru ve haberler de "Sempozyum, Seminer, Konferans" başlığı altında okurlara sunulacaktır. Diğer yandan jeoloji mühendislerinin mesleki gelişimlerine katkı sağlayacağı düşüncesiyle güncelliğini de on planda tutarak "Yeni Yayınlar`" in tamamına- da `"Jeoloji Panorama" da yer verilecektir: Her zaman olduğu gibi "Jeoloji Takvimi", çeşitli dünya ülkelerinde yapılacak olan jeoloji etkinliklerinin bir aynası olarak okurlara yansıtılacaktır. Çizilen çerçeve içinde "Jeoloji Panorama`` yer bilimcilerin çeşitli jeoloji disiplinlerine ait üretimlerinin sergilendiği bir platform olarak nitelendirilebilir. "Jeoloji Mühendisliği"` okurları da, `"Jeoloji Panorama" ya yukarıdaki konulara- ilişkin hazırlayacakları haber ve tanıtım yazılan ile katkı da bulunabilirler.
ÖZ: Kırıntılı sedimanter kayaçların diyajenez ve çok düşük dereceli metamorfizma geçişinin ve/veya evriminin belirlenmesinde çeşitli ölçütler kullanılmaktadır. Bunlar; kayacın dokusal özellikleri,, mineralojik bileşimi (indeks mineraller ve/veya mineral fasiyesleri), fillosilikatların kristalografik - yapısal değişimleri ("histalinite", kristalli büyüklüğü, poli tipi), organik madde (vitrini!) yansıması,, grafitleşme derecesi, sıvı kapanım, jeotermometre ve jeobarometredir. Bu parametrelerden özellikle "kristalinite" ölçümleri diğerlerine göre çok daha yaygın ve kullanışlıdır.. Bu çalışmada, diyajenez ve çok düşük dereceli metamorfizmada kullanılan terminolojilerin deneştirilmesinin yanısıra, analitik yöntem ve parametreler ile özellikle "kristalinite " ölçümlerinde dikkat edilmesi gereken önemli noktaların açıklanması amaçlanmıştır.
ÖZ:Bu çalışmada Eskişehir - Sivrihisar - Kurtşeyh Köyü - Veledler Sırtı sepiyolit cevherleşmesi`nin görünür rezervi kesit yöntemi ile, mümkün rezervi de jeoistatistiksel yöntemlerle kestirilmiştir. Kesit yönteminde sondajların ve yarma gruplarının etki alanları yine jeoistatistiksel olarak belirlenmiştir, Cevherleşmede görünür rezerv 604783` m mümkün rezerv ise 13996000 m3 olarak saptanılmış ve maden işletme planlarına temel oluşturacak rezerv - tenor dağılımı hesaplanmıştır.
ÖZ: Pamukkale (Hierapolis) bölgesi sıcak ve şifalı sular ve aktif olarak oluşan kar beyazı rengindeki travertenleri ile uzun yıllardan bu yana önemli bir yerleşim yeri olmuştur,.. Bölgedeki antik kent Hierapolis`in tarihini gün ışığına çıkarmak için Türk - İtalyan işbirliği ile yapılan arkeolojik çalışmalar 1957 yılından bu yana devam etmektedir. Bu ekibin 1957 - 1987 yıllan arasında elde ettikleri sonuçlar Hierapolis Di Frigia 1957 - 1937 adlı kitapta toplanmıştır Hierapolis ve yakın çevresinde yer alan sırt tipi travertenler ve insan yardımıyla "doğar olarak kendiliğinden oluşan bazı kanat travertenler yukarıda adı geçen kitapta arkeologlar tarafından yanlış yorumlanmıştır. Bu çalışmanın amacı, bu `doğal` jeolojik yapıları tanımlamak ve oluşumlarını tartışmaktır.
ÖZ: Mikroanaliz, mineral ve materyallerin bir ile birkaç yüz mikron küp arasında değişen kısımlarının elementsel veya izotopik analizi olarak tanımlanabilir. Yerbilimlerinde ve metallurjide kayaç ve cevher örnekleri içerisindeki minerallerin mikroanalizleri için kullanılan aletler şöyle sıralanabilir: elektron mikroprob (EPMA), enerji yayılımı spektrometre donanımlı taramalı elektron mikroskop (SEM - EDXA), proton mikroprob {micro - FIXE), iyon mikroprob (SIMS)» lazer mikroprobları, akselaratör kütle spektrometresi, X-ışınları floresans mikroprobu (XRMF) ve sinkrotron X-ışınlart flor esansı (SXRF). Elektron mikroprob, minerallerin birkaç mikron büyüklüğündeki yerlerinin major ve minör element değerlerinin kantitatif ` olarak saptanmasında kullanılırken, taramalı elektron mikroskop`abağlı enerji yayılımı x-ışını mikroanalizi (SEM - EDXA) ise esas olarak major ve minör elementlerin yan kantitatif ve kalitatif analizlerinde kullanılmaktadır.. Oksijen, karbon ve bunun gibi atom numarası 11`den küçük hafif elementlerin duraylı ve hassas bir şekilde kantitatif analizleri bu tekniklerle yapılamamaktadır., Proton ışınlatınca oluşturulan X-ışınları emisyonu prensibine (ßPIXE) bağlı proton mikroprob, minerallerin iz element miktarlarının kantitatif olarak saptanması amacıyla geliştirilmiş bir teknik olup, en düşük saptama derecesi 1 ile 10 ppm arasında değişmektedir. İyon mikroprob, bir ilksel iyon ışın`demetinin örneğe çarpması ile oluşturulan ikincil iyonların kütle spektometresinde analizi prensibine (SIMS) dayanan bir alet olup, minerallerin iz element analizlerinde, hafif elementlerin (atom numarası<10) kantitatif analizleri ve izotop oranlarının saptanmasında- kullanılmaktadır. Analitik duraylılıkları % 5 ile 10 arasında değişen bu tekniğin en düşük saptama değerleri elemente ve mineral cinsine bağlı olarak birkaç yüz ppb`den yaklaşık 1 ppm`e kadar değişmektedir, Lazer mikroprobları ise lazer ışınlarınca örneklenen materyallerin değişik kütle spefctrometrelerince analizi prensibine dayanmaktadır. Lazer mikroproblannın kullanılım alanları kullanılan kütle spektrometresinin cinsine bağlı olarak iz elementlerin kantitatif analizlerinden duraylı ve radyojenik izotop oranlarının saptanmasına kadar değişebilmektedir., İyon mikroprob ve lazer mikroproblarının kantitatif analizlerde etkin ve yaygın bir kullanılım alanı bulmaları, aletlerin gerekli hassasiyette kalibrasyonların yapılmasına ve uygun standartların bulunmasına bağlı olmaktadır.
ÖZ: Hidrokarbon aramalarında bir olgunlaşma parametresi olarak zeolit mineralleri kullanılabilir. Gömülme diyajenezi sırasında ısıya bağlı olarak denizel istifle beraber silisli vitrik volkanoklastik kayaçlarda zeolit zonları oluşur. Bunlardan alkali zeolit reaksiyon ürünleri bir jeotermometre olarak petrol araştırmalarına uygulanabilmektedir« Bu amaçla İmranlı (Sivas) güneyinde yüzeyleyen Lütesiyen yaşlı Bozbel formasyonunun Fıdıldağ üyesinde yeralan volkanoklastikler incelenmiş ve zeolit mineralleri belirlenmiştir. Elde edilen analsim ve albit minerallerinin zeolit mineral zonlanmasındaki karşılık geldiği ısı 91 - 150 V arasındadır. Organik madde içeren örneklerden vitrinit elde edilebilenlerde ortalama yansıma (Roj % 0.57 olarak ölçülmüştür. İsıya bağlı olarak gelişen zeolit zonları ile vitrinit yansıma değerleri karşılaştırılarak hidrokarbon olgunlaşma zonları ortaya çıkarılabilir. Fıdıldağ üyesini oluşturan sedimantat ve onların. içerdiği organik maddeler olgunlaşmış zona (petrol zonu) işaret ederler.
ÖZ: 1970`li yıllardan itibaren, altın fiyatlarının hızla yükselmesiyle` birlikte* altınlı cevherin işlenmesi teknolojisindeki yeni gelişmelerin de etkisiyle Dünya altın madenciliği dikkati çeken bir büyüme süreci içine girmiştir. Böylece, yeni bir "Altına Hücum" dönemi yaşanmaya başlamıştır. Dünya, madenciliğini egemenliği altına alan bu gelişim ülkemizi de etkilemekte gecikmemiş ve özellikle Batı Anadolu ve Doğu Karadeniz `de yoğun aranın çalışmalarına başlanmıştır: Ancak, bulunan yatakların üretime açılabilmesi için, altın madenciliğinin çevreyi nasıl etkileyeceği konusundaki tartışmaların çözümlenmesi gerekmektedir. Açılma tektoniğinin egemen olduğu, jeotermal sistemler bakımından zengin ve epitermal altın cevherleşmelerinin parmak izi olarak kabul edilen Hg-As-Sb cevherleşmelerinin fazlaca görüldüğü Batı Anadolu ile altın cevherleşmeleri açısından önem taşıyan masif sülfid ve porfiri tip maden yataklarının bol bulunduğu Doğu Karadeniz altın cevherleşmeleri için jeolojik ve metalojenik açılardan Türkiye`nin potansiyel bölgeleridir. Günümüzde işletilebilirliği söz konusu altın yataklarının rezervi 76.5 ton, potansiyel yataklarında 165 ton ve altının yan ürün olduğu baz metal yataklarındaki altın rezervi 42 ton olmak üzere bilinen toplam altın rezervi 135 tondur.
ÖZ: X-ışınları difraktometresi ile klasik yöntemlerle nicel mineral analizlerinde genellikle toz halinde örnekler kullanılmakta olup bu örneklerin kalınlığı X-ışınının işleme derinliğine göre sonsuzdur. Kil mineralleri ile ilgili deneysel çalışma ve nitel analizlerde ise çoğunlukla yönlü örnekler kullanılır. Yönlü örneklerde klasik nicel mineral analiz yöntemlerinin uygulaması oldukça sinirlidir, Bu nedenle, kil örnekleri içerisinde yaygın olarak bulunan anatas mineralinin nicel analizi için yönlü ve sonlu- örnek kalınlığı kullanılarak bir yöntem geliştirilmiştir« Değişik oranlarda anatas içeren smektit örneklerinden süspansiyonlar hazırlanıp, alüminyum slayt üzerinde kurutulmuştur. Örnekler bakır - Ka radyasyonuna tabi tutularak, örnek göreceli kütle soğurma katsayıları ve dolayısıyla anatas piklerinin düzeltilmiş şiddetleri belirlenmiştir. Düzeltilmiş şiddetlerin örnek içerisindeki anatas yüzdesine karşı regresyon analizi ile verilere en iyi uyan eğrinin denklemi bulunmuştur. Bu eğrinin denklemi: %Anatas = 0.0582393 x Anatas pikinin düze itilmiş pikleri -1.058.
ÖZ: Bu çalışmanın amacı Çayırhan Santrali`nin baca gazı arıtma tesisinde kullanılacak uygun kireçtaşını çevrede olabildiğince yakın bir yerde ve yeterli miktarda belirlemektir. Uygun nitelik ve miktarda görülen kireçtaşı Santral`ın üç kilometre güneyinde çakıltaşı, kumtaşı, kiltaşı» marn3 kireçtaşı ardalanmasında oluşan Bozçayır Formasyonunda saptanarak incelenmiştir. Üst Miyosen Bozçayır Formasyonu tabanındaki dolomitik marn ve dolomitik kireçtaşlarının üzerinde 25 - 30 metre kalınlıkta bir karbonat istifine sahiptir. Söz konusu karbonat istifi kendi içinde üstten alta "üst kireçtaşı", "ara seviye" ve "alt kireçtaşı" olmak üzere üç bolüme ayrılabilir. Bu seviyeler kendi aralarında düşey- geçişli olup .çökelme anında veya hemen sonrasında yeşil kil safsızlıklarıyla zaman zaman az da olsa karışmıştır. Üst kireçtaşı ortalama 4 metre kalınlıkta ve düşük saflıkta bir kireçtaşı seviyesidir. "Ara seviye" ortalama 7 metre kalınlıkta ve gözenekli, killi, yer yer dolomit - dolomitik kireçtaşı mercekli silisli kireçtaşıdır. "Alt kireçtaşı" ortalama 20 metre kalınlıkta olup orta - yüksek saflıktadır: "Ara seviye" ile karıştırılarak baca gazı arıtması için uygun karışımlar verebilir. Bozçayır Formasyonu kireçtaşı istifinin görünür rezervi " ara seviye" ile birlikte 30 milyon tonun üzerindedir.. Pliyosen kil, marn» çakıl ve jipslerinden oluşan örtünün 10 metre kalınlığa kadar olan kısmının altında kalan kireçtaşı istifi değerlendirmeye alınmıştır. Bu sınıra kadar olan örtü miktarı toplam. 2 120 921 m3 tür, Kireçtaşı içinde dolomitik ve uygun olmayan kesimler belirtilmiştir. Kullanıma uygun nitelikte ve yeterli miktarda kireçtaşının varlığı ortaya konulmuştur.
ÖZ: Özellikle tortul kayalardaki tabakalar, yeraltısuyunun akışı üzerinde etkilidir. Manisa - Demirci ilçe> merkezinin kuzeyinde GD`ya eğimli `Tersiyer tortul birimlerinden oluşan dağın GD yamaçlarında kaynaklara ve sızıntılara sık sık rastlanabilirken KB yamaçlarında tersi hidrojeolojik durumlar geçerlidir. Bu örnekti genelleme başkalaşım kayalarında daha farklı dur uni göstermektedir., Tortullaşma sonrası, basınç (P) ve/veya sıcaklığın (T) artmasıyla birlikte pekişme başlar ve diyajenez sonrasında da katı - katı etkileşimleri gelişip sürer. Böylece, taneler yerini kristallere bırakır ve yükselen yeni T - P koşullarında daha duraylı mineral grupları oluşur,, Basınca bağlı olarak minerallerin yeniden dizilimi ve konumlanması başlar ve gelişir. Böylece, süreksizlikler kaynaşır, boşluklar kaybolur ve geçirimlilik sıfıra iner, Ancak, daha sonraları başkalaşım koşullarının atmosferik koşullara doğru yaklaşması sırasında, etkisi altına girilen değişik jeolojik olaylar, özellikle tektonik hareketler ve T - P`nin azalması, yeni süreksizliklerin oluşmasına olanak sağlar. Bu süreksizlikler; bileşimsel değişiklik gösteren ve farklı dayanım içeren seviyelerin ayrılması, yapraklanmanın oluşması ve eşlenik - gerilim - sıkışma eklemlerinin oluşması veya eskilerinin belirginleşmesi şeklinde oluşmaktadır. Gelişen süreksizliklerin bir bölümü, bölgesel anlamda yüzey şekillerinin oluşmasında da etkindirler. Bu tür ana süreksizlikler yeraltısuyunu güdünüleyebilirler. Istırancalarda Çilingos göl eti güney inde 10 Us debil i bir kaynağın oluşumunu tabakalarıma, eklem ve faylar belirlerken Nurdağındaki Ayransuyu kaynağı tabakalanma, yapraklanma ve sıkışma eklemleri tarafından yönlendirilmektedir.., Bu dağların pek çok bölümünde etkisini gösteren bu süreksizlikler, tek yönlü (homoclinal) yapıları oluştururlar... Bu bağlamda, dağ sırasını bir tarafı kaynaksız ve yeraltısuyu açısından verimsizken, diğer tarafta tant tersi hidrojeolojik koşullar geçerlidir. Bu anlamda hazırlanan bir hidrojeolojik model, yeni kaynakların ortaya çıkarılması ve varolanların geliştirilmesinde etkin teknik kararların bulunup uygulamaya konmasına olanak sağlar. Ayrıca, böyle bir model ilgili mühendislik yapılarının jeoteknik tasarımında da oldukça, gereklidir,
ÖZ: Bu araştırma Kuzuluk (Akyazı) termomine kaynağıyla ilgili olarak gerçekleştirilmiştir. Bu incelemede: 1. Kuzuluk (Akyazı) termomineral kaynağı civarının 1/10.000 ölçekli jeoloji haritası hazır lanmış, 2. İnceleme alanından toplanan kayaç örneklerinin ana ve iz element, toprak ve güncel birikim örneklerinin iz element ve sıcak suyun majör iyon analiz sonuçları verilmiş, 3. litojeokimyasal verilerle hidrojeokimyasal veriler karşılaştırılarak güncele birikimler, maden yatağı oluşumu bakımından değerlendirilmiştir. Böylelikle, kuzuluk sıcak suyunun etkisiyle çevre kayaçlarda oluşan anomaliler ile güncel birikimlerdeki element zenginleşmelerinin türleri belirlenmiştir.
ÖZ: Kömürleşme ile başlayan metan gazı oluşumu, kömür yatakları için özellikle işletme şifasında büyük tehlike oluşturmaktadır. Ancak bu potansiyelin tehlikesiz duruma getirilmesi ve ekonomiye kazandırılması mümkündür. Biyojenik kökenli doğal gazlar grubu içinde- yeralan kömür kökenli doğal gaz, aynı zamanda çevre dostu olması nedeniyle günümüzde özellikle gelişmiş ülkelerde özel bir ilgi görmektedir., Kömür kökenli doğal gazın rezerv tahminleri ve üretimi, petrol kökenli doğal gaz çalışmalarından farklılıklar gösterdiğinden tüm. dünyada bu konuda araştırmalar sürmektedir.
ÖZ: Bu makalede kütlelerinin enjeksiyonunda geliştirilen EYS yöntemi sunulmaktadır. Yöntemin ana unsurları 1- enjeksiyon işleminde ağırlıkça S/Ç oranı 0.67 - 0.81 arasında olan ve karışımın sokulabiliriğini arttırmak için süper akışkanlaştırıcı katılmış tek tip karışım kullanılması; 2- düşükten ortay değişen düzenli pompalama debisi altında belirli bir süre aşılınca karışımın kaya çatlaklarına daha fazla sokulmasını sağlamak için enjeksiyon basıncının göreceli olarak arttırılması; 3- PC grafikler aracılığı ile basınç, akış oranı» basılan miktar ve sokulabilirliğin zamana karşı; işlem anındaki eğrilerinin çizilerek gözlenmesi ve 4- enjeksiyon seyrinin; görüntülenen basınç - toplam alış diyagramının sınırlama basıncı, sınırlama hacmi veya enjeksiyon yoğunluk eğrilerinden birisiyle (ki bunlar seçilmiş EYS hiperbolik eğrisi tarafından belirlenmiştir) kesiştiğinde enjeksiyona ara verilmesidir. EYS hiperbolik eğrisi tüketilen enerjinin bir ölçümü olarak sabit bir pxV eğrisidir. Deneyimler bir çok ülkenin büyük hidroelektrik projelerinde kullanılan yöntemin teknik ve ekonomik açıdan etkili olduğunu göstermiştir.